Hem Rusya, hem de ABD ile birlikte müttefik olabildiğini ileri sürüyordu hükümet. Şimdi bu listeye Ukrayna da eklendi. Ukrayna’ya ziyarete giden Erdoğan “Türkiye olarak Kırım’ın yasa dışı ilhakını tanımadığımızın altını çizmek istiyorum” ifadesini kullandı.

Rusya’yla birlikte yapılmaya çalışılan önemli işler var.

Suriye’de kısmen olumlu ilişki içinde kalınıyor.

Çok büyük zorluklar sineye çekilerek, S-400 savunma sistemleri bu ülkeden teslim alındı.

Rusya’nın doğalgazını Türkiye’ye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya iletecek TürkAkım doğalgaz boru hattı Erdoğan ve Putin’in katıldığı törenle açılmıştı.

Bunlar ne olacak belli değil şimdi. Bunların ne olacağı bilinmiyor iken, bütün bu ilişkilere neden girildiği ayrı bir muamma.

Erdoğan, “Astana süreci diye bir şey kalmadı. Rusya Astana ve Soçi’ye sadık değil” açıklamasını yaparak, Suriye’ye yönelik son dönemde kabul edilmiş anlaşmaların geçersizliğini ileri sürdü.

Bu da yetmedi.

Erdoğan şöyle konuştu: “Şu anda iki gözlem noktamız rejimin gerisinde kalmıştır. Şubat ayı sonuna kadar geri çekilmelerin tamamlanmasını umuyoruz. Rejim bu sürede geri çekilmezse Türkiye bu işi bizzat yapmak mecburiyetinde kalacaktır.”

Sadece o söylemedi. AKP’li Ömer Çelik de “İdlib’de rejim unsurlarının artık hedef olduklarını” tereddüt etmeden dile getirdi.

Güle oynaya, AKP yöneticileri tatlı tatlı sinirlenirken, Suriye’ye savaş ilan ediyoruz.

Neden? Çünkü 12 tane gözlem noktamız var.

Hangi şehirde? İdlib’de.

Orası bizim şehrimiz mi? Hayır, Suriye’nin şehri.

Biz orada neye dayanarak gözlem noktalarımızla, gözlem yapıyoruz? Bu sorunun bir cevabı yok.

Eskiden “Özgür Suriye Ordusu”, sonra “Suriye Milli Ordusu” adı münasip görülen cinayet şebekelerinden sorumlu olduğumuz iddia ediliyordu. Onlar omuzunda roketatar taşıyan ılımlı muhaliflerdi.

Şimdi buna dahi gerek görülmüyor. El Kaide’nin devamı olan, Heyet Tahrir el Şam adlı örgüte doğrudan arka çıkılıyor İdlib’de. Bölgede bu yapı dışındaki bütün örgütler haritadan silinmiş durumda. Türkiye bu örgütü resmi kayıtlarında terörist olarak görüyor ama destek vermeye devam ediyor.

ABD mevcut hükümetin elini serbest bırakmasa, bu örgütü bu kadar açıktan destekleme aşamasına gelinemez. Rusya bu açıdan, Türkiye’nin ABD’yle geldiği ittifak etme düzeyini dikkatle izliyor.

Hepsi baş döndürücü.

Hani ara sıra Erdoğan “kimleer kimlerle birlikte” diye nidalanıyor ya. Bu söz bütün gücüyle kendisine söylenebilir. Dün kimle birlikteydin, şimdi kimlerle birliktesin.

Peki ne olacak?

Türkiye Suriye’nin gözlem noktalarının gerisine çekilmesini talep ediyor.

Bir nevi “işgalci Suriye rejimi, Suriye’den çekilsin” gibi.

Bizimkiler gözlem noktalarını kendisine hiza yapmış.

“İsteseler de istemeseler de.”

Bakalım ne olacak, diyemiyorum. Durum kaygı verici. Her ölümden sonra Türkiye’de yoksulların ücralardaki yıkık dökük evlerine bayraklar asılıyor.

Artık uluslararası konularda yorum yapanlar, Türkiye’nin devlet olarak kötü bir dış siyaset yapmasını dahi son derece olumlu buluyor. Kötü ya da yanlış bir dış siyaset yapabilirsiniz. Yanlışlarını gördükçe yaptıklarınızı düzeltme imkânınız olabilir.

Ama körü körüne mezhepçiliğe saplanmış bir hükümetin dış siyaseti asla düzeltemez. Böyle bir hükümet, dünyanın her yerinde kendi mezhebinden ya da meşrebinden bir silahlı bir grup bulup onu destekleme hayalindedir. Böylelikle uhrevi bir davaya hizmet ettiğini vehmine kapılır.

İşte bu siyaset ders alamaz ve kendini düzeltemez.

Acı olan da budur.