AKP ve derin devlet kendi aralarında çelişkiler yaşıyorlar ama önemli bir iş birliği yapıyorlar denilebilir. Davutoğlu ve Babacan’ın parti kurma süreçleri hayata geçtikçe, onlara yönelik bir baskı mekanizmasının devreye girdiği de gözlemlenebiliyor.
İlki Davutoğlu’nun dolandırıcı olarak suçlanmasıyla başlamıştı.
Sonra, Mehmet Ağar “Yeni kurulacak partileri mutlaka vazgeçirmek lazım. Aksi takdirde çok ağır sonuçları olur” dedi.
Daha önce, Süleyman Soylu “Yaptığımız çalışmalarla 25 bin 149 ByLock kullanıcısı tespit edilmiş ve ilgili Cumhuriyet Başsavcılıklarına bildirilmiştir" demişti.
Çanlar kimin için çalıyor? Davutoğlu ve Babacan’ın partisinde yer almayı düşünecek olanlar için.
Geçen hafta son çıkışı Devlet Bahçeli yaptı:
“Ben diyorum ki siyasi ayak kim ise çıkarılsın. Böyle bir konseyin askeri kanadı belli, Silivri ve Sincan'da. Peki siyasi kanadı nerede? Bunları bulun diyoruz. Bulamıyorlarsa bize yetki versinler biz buluruz bunları.”
AKP-MHP ittifakını, yeni kurulacak partiler çok rahatsız ediyor. Çok az bir oy eksilmesinin bile yapılacak ilk seçilerde önemli kayıplara yol açacağını biliyorlar. Ne yapıp edilip yeni partilerin yol açacağı oy kaybının engellenmesi gerektiğini düşünüyorlar.
Bu zihniyet İstanbul’da yapılması düşünülen kanal tartışmaları esnasında, boğazda gemi kazası yaptırabilmiş bir zihniyet. “Hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler oldu ama fark edemedik” diyerek seçimleri tekrar ettirebilmiş bir zihniyet. Neler yapmaz ki?
Bu kadar gözü kara ve ilkesiz insanlarla karşı karşıya olsak da durum bize gösteriyor ki korkunun ecele faydası yok. Bunu seçimlerin tekrar ettirilmesi vakasında da ayan beyan gördüğümüzü söyleyebilirim.
Yeni parti kuracak olan Davutoğlu ve Babacan’a, onların taraftarlarına “FETÖ’cü” demeye kalkışsalar da kötü gidişatı değiştiremeyecekler. Yine de bunu, büyük bir aklı evvellikle yapabilirler.
Kendini sağlama alabilmek üzere Gelecek Partisi sözcüsü Selim Temurci şöyle konuşuyor: “6-8 Ekim olayları olduğunda dönemin Başbakanı Davutoğlu’nun telkinlerine uymayıp vatandaşlarımızı sokağa döken ve 53 vatandaşımızın ölümüne yol açan, sokağa çıkın talimatını veren kişinin adıydı Selahattin Demirtaş.”
Hala oradalar. Kürt halkının temsilcisine vurursan devlet seni sever prensibinden yola çıkıyor ama nafile. Bunlar kurtaramaz yeni particileri.
Hem ağlar hem giderler.
Üçlü bir durumdan bahsedebiliriz; AKP, derin devlet ve yeni particiler. Derin devlet, mevcut askeri yapıya paralel farklı ekiplerden ve “yeni güvenlik düzeninden” bahsedilmesinden rahatsız olabilir. Biliyorlardır ki farklı ve paralel olan icat edilirse orijinali tehlikede demektir. Böyle olsa bile, daha yakın tehlike olan yeni partiler konusu hakkında anlaşma halinde kalabilirler.
Durum “İyi, Kötü, Çirkin” filmindeki düello sahnesi gibi.
Her bir silahşör diğerlerini kollamak zorunda. Kim kime ateş edecek, kim sağ kalacak belli değil.
Rahmi Turan köşesinde bir yazı yazdı.
Erdoğan’ın “yeni güvenlik yöntemleri”nden bahseden konuşmasını ele alıyor. “Bu nasıl olur?” diyor. 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Emniyet Müdürlüğü depolarında kaybolan uzun namlulu silahlara ne olduğunu soruyor şüpheyle. Bir de genel olarak muhalefet partilerinin tutumuna şaşırıyor. Hiç ses çıkmıyor oluşunu düşündürücü buluyor.
Gerçekten düşündürücü.
Bu tabloyu tehlikeli bulmak Rahmi Turan’a kaldıysa vay halimize.
Bir tür milis oluşturmaktan konu açılıyorken güle oynaya gidiyoruz.
Bu arada AKP Grup Başkanvekili Mehmet Muş, bekçilerin yetkilerini artıran kanun teklifini TBMM’ye sunduklarını duyurdu. Kanun teklifi, bekçilere kimlik sorma yetkisinin yanı sıra adli görev verilmesini de içeriyor. O kadar kolluk gücüne rağmen yetkilerine ekleme yapılan bekçiler uzun süredir tartışma konusuydu. Bu da hiç de hayra alamet değil.
“Yeni güvenlik düzeni”nin unsurları, yetkilendirilmiş ve belli bir tarzda seçilmiş bekçiler mi olacak?
Dikkatle izleyeceğiz.