Her şey güzel olmasa da son günlerde güzel olan haberler de var. Mesela, İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin haklı mücadelesi kazandı. Suavi’nin o çok hoş şarkısındaki gibi oldu; “…Gülmeyi bilen çocuklar geldi…Tükenme...”

Bir başka iyi durum, kadın cinayeti haberlerinde azalmadır. Henüz bir değerlendirme yapmak için çok erken ama her gün yaşadığımız acıyı, örneğin bu son hafta aynı sıklıkta yaşamamamız bile bizim için çok önemli.

Evet, elimiz yüreğimizde halen kayıp olan Gülistan Doku’yu soruyoruz, kent merkezlerinde bile meydana gelebilen saldırılarla uğraşıyoruz ama can kaybı azalır ve böyle devam edebilirse en önemli şeyi başarmış olacağız. Hem bu hedefe, hem de Gülistan’a da sağ salim ulaşmak için elimizden geleni yapmaya devam…

Kadın cinayetlerinin durdurulması için toplumun çok kararlı mücadelesi son dönemde adım attırmış, 6284 Koruma Kanunu’nun uygulanmasındaki eksiklerin giderilmesi için Genelge yayınlanmıştı. Bundan önce de devlet daha önce yerine getirmediği görevini yerine getirerek kadın cinayeti raporları yayınlamaya, açıklamalar yapmaya başlamıştı. Açıklanan oranlar ürkütücüydü ama işte tam da bu yüzden devletin kadınları koruyamadığına dair resmi bir itiraftı. Bu yüzden açıklamayı yapanları adım atmaya da zorladı.

Genelgeler önemlidir, resmi raporlar önemlidir. Kadınların tarihinde bir kere alınmış hak olarak yerini alır, gerçek çözüm bilincini gösterir, toplumda bu yer eder. Nihayetinde bizi korumayan devlete suçunu itiraf ettirip elimize bizim lehimize hak verir.

İyi yönlerinin uygulanmasını sağlamak, eksik yönlerini eleştirmek, mücadele ile elde edilen hakları, hakkını vererek kullanmak için de mücadele gerekir, bundan sonrası bizim işimizdir. Bu bakımdan her iki düzenlemeye baktığımızda göze çarpan temel sorununun, şiddetin gerçek nedeni olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğine yeterli yer vermemeleri denebilir. Şöyle ki; Polis Akademisi Raporu’nda ve daha sonra İçişleri Bakanının, bir köşe yazarının Las Tesis eylemlerine polis müdahalesini eleştirmesine ilişkin yanıtında, binlerce kadının korunmadığı ve 2019 yılında daha önceki yıla göre cinayetlerde artış olduğu itiraf edilmiştir.

Binlerden söz ettiğimiz halde, sorun kaynağı olarak sistemli ve ikna eden açıklamalar yerine raporda kamu görevlilerinin tikel yanlış anlamaları, çeşitli iletişim sorunları, bazı tedbir türlerinin olumsuz etkileri gibi hiç ikna edici ve gerçek olmayan sebepler öne sürülüyor. Bu yaklaşım büyük hatadır; şiddet bir iletişim sorunu değil, bir eşitlik sorunudur. Erkek şiddeti, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir sonucu ve sürmesinin nedeni olarak yaşanıyor, buna karşı önlem almadan sorunu çözemeyiz.

İşte bu hafta bir diğer iyi haber de bu konuda geldi; Birleşik Metal İş Sendikası Genel Kurul kararlarıyla tüzüğün amaç maddesine “her alanda toplumsal cinsiyet eşitliği için mücadeleyi” dahil etti. ILO Sözleşmesi gereği şiddet ve cinsel tacizle mücadeleyi, pozitif ayrımcılık uygulamalarını, kadınların eşit, güvenceli ve düzenli istihdamı için çocuk bakımı ve ev işleri gibi yüklerin kaldırılması için mücadeleyi tüzüğe geçirdi. En önemlisi “Sendikamız, İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6284 sayılı Kanunu’nun bir an önce etkin bir şekilde hayata geçirilmesi gerekliliğini savunur” diyerek, şiddetin gerçek çözümünü adıyla anarak sahiplendi. Tüm diğer sendikalara ve kamu kurumlarına örnek olmalıdır.

Erkek işçinin baskın olduğu, kadınlar için zor olan çalışma şartlarında; metal dünyasında bile bu adımlar atılıyorsa kamu kurumlarında haydi haydi atılmalıdır ki toplumdan daha önde gitmesi gereken kamu, toplumun arkasında kalmasın. Maalesef Türkiye’de şu anda olan budur; kadınlar önde, gençler önde, toplum önde, toplumu yönetenler geride bir çağdalar… Ama “gülmeyi bilen çocuklar”, kendi çağının iyi habercileri olarak, mutlaka bu gidişatı değiştirecekler…