Emevi Camisi’nde namaz kılınacakken, Putin ve Esad 17. yüzyıldan kalma el yazması Kuran-ı Kerim'i inceledi o camide. Suriye işi olmadı. Sınırdan 32 kilometre derinlikte TOKİ evleri yapılacaktı, olmadı. Barış pınarı pek tutmadı. Hiç değilse İdlib cinayet şebekeleri aracılığıyla elde tutulacaktı. Bir sorun olursa “sivil halka saldırı oluyor” denilecekti ama ona da imkân kalmadı. Suriye ve Rusya önündekileri kattı kovaladı.

Yeni yarım buçuk Osmanlıcılığı ellerine yüzlerine bulaştırdılar.

Geldik bu güne.

Ne diyecekler şimdi? Şunu diyecekler: “Ne vereyim abime?”

Öncekileri yemedi bu halk çünkü.

Ne vermek niyetindeler? Bir, kırmızısından yerli ve milli otomobil. İki, savaş gemileri geçmelisinden “bir İstanbul kanalı”. Ve üç, petrol kapmalısından muhteşem Libya seferi. Eee, Osmanlı’nın ayağı üzengide gerek.

Fütuhatçılık düzeyine bakınız. Ne diyorlar biliyor musunuz? “Eskiden orası bizimdi.” Daha ne olsun ki. Bazen AKP’lilere kızamıyorum. Nutkum tutuluyor. Gülerek geçiştiriyorum. O hesaba göre birileri de bize “Kostantinapolis de bizim olmaktaydı” derse ne olacak.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, konuşmuş: “Bunun riskleri varsa biz bunun risklerini alırız. Zaten sonunu çok aşırı düşünen de kahraman olamaz.” Yemin ediyorum size bunu demiş. Röportajın başlığı şu olabilir: “Sayın Oktay’la dobra dobra.” Aslına bakarsanız Anadolu Ajansı’nın bir rahatlık ve samimiyet ortamında, mevcut hükümetin halet-i ruhiyesini veciz bir şekilde ifade edivermiş.

“Sonunu düşünmemek.”

Referans da çok güzel. Zibidi dizilerden birinin aforizması. O çatık kaşlara ve bürokrat diksiyonuna da bu yakışırdı zaten. İşler biraz daha kötüye giderse “doktor ne yerse yesin dedi” lafı da yeni şiarımız olarak kullanılabilir.

Yeni Osmanlıcılar böyle olunca bir yandan da üzülüyorum. Kendimi eski Osmanlı’ya daha yakın hissediyorum. Onlar asla “sonunu düşünmemek” gibi bir düstura yaslamazlardı kendilerini. Bunu yapsa yapsa AKP yapardı ve yanılmadım, onlar yaptı.

Sonunu düşünme. İpini kopar hatta. Ne vereyim abimelerden, verilecekleri seçtir. Muhteşem final olarak da doktor ne yerse yesin dedi. Ne yerlerse yesinler. İsteseler de istemeseler de. Daha da gelmem Davos’a… Vallahi hükümet gibi konuşabildim neredeyse.

Sağcılarla ilgili çok mu şaka yapıyorum? Haksızlık mı oluyor? Bence olmuyor.

Durum gerçekten başını ve sonunu düşünmemek şeklinde açılış yaptı ve aynen öyle devam ediyor.

Bizimkilerde tam bir hızını alamamışlık var. Libya’daki tabloyu tümüyle Türkiye gibi ele almaya kalkışıyorlar. Efendim, Libya’da Fayiz es-Sarrac’ın başında bulunduğu hükümet meşrudur. Bunu kabul etmeyen General Hafter’i Birleşmiş Milletler tanımıyor. Başka? Hafter gayrimeşrudur. Daha başka? Hafter darbecidir. Serbest ol tam söyle. Hafter teröristtir. Hah şimdi tamam.

En son katıldığı bir programda Erdoğan şöyle konuştu: “Yav, bir tarafta darbeci var, bir tarafta meşru hükümet. Meşru hükümetle darbeci arasında arabulucu olunur mu? Ha her iki taraf meşru olur, orada kalkarsın arabulucu olmanın yollarını ararsın". Konumlanışı PKK ve mevcut hükümetin durumuna benzetti.

Peki, sonra ne oldu?

İstanbul’a gelen Putin ile Erdoğan arasında gerçekleşen görüşmelerden sonra “arabulucular olarak, Libya’daki tüm taraflara çatışmaları durdurma, sürdürülebilir bir ateşkes ilan etme ve derhal bir müzakere masasının etrafında bir araya gelme çağrısında bulunuyoruz’’ denildi.

Hakikaten işin sonun hiç düşünülmemiş. Ne var ki bu düşüncesizlik kahraman olabilmek için pek fayda sağlamadı.

İşin sonu düşünülmemiş belli ki. Başı nasıl düşünüldü derdiniz? Bizimkiler şu anda sahada, uygulamalı olarak Ortadoğu öğreniyorlar ya. Davutoğlu’nun “Stratejik Derinliği” tam yetmemişti. Suriye’de Rusya olma pozisyonunu yaşayarak öğrendiler. Fırsatını yakalamışken Libya’da “Suriye’ye çağrılmış Rusyacılık” oynamak istiyorlar. Meşru hükümetse, BM’nin tanıdığı meşru hükümet. Çağrılmaksa işte çağrıldık. Bu da mı gol değil hakim bey?

Tam tatlı tatlı Rusyacılık oynayacaklardı ki Rusya gelip oyunu bozdu. Putin’le yapılan açıklamada arabuluculuk ve ateşkes yoluna girildi.

O güzel türkü nasıldı?

Alçaklara kar yağıyor üşümedin mi?

Sen bu işin sonunu düşünmedin mi?