2019 yılına girerken kadınlar dünyanın dört bir yanında direniyor, yeniden yükselen kadın düşmanlığına ve şiddete, bunu cisimleştiren liderlere müthiş bir yanıt veriyordu.
Son yıllarda Türkiye’den Arjantin’e kadın cinayetleri, İzlanda’da eşit ücret, Polonya’da kürtaj hakkı, İran’da, Ortadoğu’da özgürlük, Hindistan’da cinsel suçlar, Afrika’da kız çocuklarının harap edilmesi; yani her coğrafyada canımızı yakan ne varsa onu yenmekte çok kararlı, çok canlı bir mücadele içindeyiz. Üstelik geçtiğimiz yıl hepimizin yanında, tüm coğrafyaları birleştiren #MeeToo da vardı. Başladığı coğrafyada sınırlı kalmayıp birbirinden farklı ülkelere ve alanlara yayılan #MeToo ile sessizlik duvarlarını yıkan kadınlar, bu sene #LasTesis ile mücadeleyi çok daha ileri taşıdılar. Tüm bir yılı aynı coşkulu mücadele ile geçirip yılın sonunu, çok daha bilinçli, çok daha örgütlü, dünyanın dört bir yanında ittifakları olan, bireysel olarak başımıza geleni göz ardı etmeyen ama asıl olarak dev bir kolektif özneye dönüşerek getirdik.
Şimdi daha önceki yıllarda olmadığı kadar güçlenerek özgüven ile 2020’ye giriyoruz. Dünyanın bütün kıtalarında elden ele yayılan bir bayrak gibi dalgalanan #LasTesis, kadınların şiddetten kurtuldukları, eşit ve özgür yaşadıkları bir dünyanın simgesi oldu. Şiddet dolu bir çağın sonunu da getirecek gibiyiz; öyle kararlı ve öyle ümitliyiz.
Peki neden bu eylemler, bu özgürlük eğilimi böyle hızla yayılıyor? Nasıl olup da herhangi bir modayı değil, yanı sıra gözaltı ya da başka baskıların da gelebileceği bir politik tutumu böyle hevesle kuşanıyor kadınlar?
Hani bu senenin bir başka iyi sürprizi “susamam” şarkısının “kafan atınca nasıl da dimdik durduğunu” sözleri var ya, işte öyle oluyor. Direniyoruz çünkü başka yol yok; çok acımız var. Geçen yıla aynı zamanda Ceren Damar’ı kaybederek girmiştik, bir başka Cerenimizi toprağa vererek yılı bitirdik. Tüm yıl devam eden kadın cinayetleri, yılın en sıcak zamanlarında Emine Bulut ile şehirleri yaktı. Onun son sözleri “ölmek istemiyorum” kadın cinayetlerinin sembolü oldu. En gençlerimiz, en vahşi biçimlerde öldürülür; Güleda’ya eziyet edilir, Şule plazalardan atılırken içimize düşen kor içten içe yandı yandı, bizi bu günlere getirdi. Artık ne korkumuz kaldı ne de tahammülümüz.
Bu ülkede kadınlar, Özgecan’dan bu yana defalarca çözüm için ayaklandı, daha ne olsun? Kaç kere ayaklanmamız gerekir? Ama sonuçta, bu kararlılıkla her gün yürütülen mücadele, sonuçlar da yarattı: Görevini yapmayan devlet bu sene “kadın cinayeti” terimini resmen tanıyarak ilk defa rapor açıklamaya başladı. Yıllardır talep edilen 6284 Koruma Kanunu’nun uygulanmasındaki ihmaller için nihayet genelge yayınlandı. Kadınların dava takipleri yargıya adımlar attırdı, intihar süsü verilmiş cinayetleri açığa çıkardı, adaleti sağladı.
Ve son olarak, dünyanın en büyük arama motoru Google, 2019 yılına ait verileri paylaştı. Türkiye'de genel arama kategorisinde en çok aranan kişi ise Ağustos ayında kocası tarafından öldürülen Emine Bulut oldu. İşte bu toplum, kadın cinayetlerine böyle yeter diyor, çözümü uygulatmayı da başaracağız. Çünkü hepimizin özlemi şu; Emine Bulut keşke en çok aranan isim olmasaydı da aramızda olsaydı...
Öldürülen tüm kadınlara, yakınlarına ve onlara “asla yalnız yürümeyeceksin” diyen herkese iyi seneler…