25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’ndeyiz ve şiddet bu yıl da Türkiyeli kadınların ilk sıradaki sorunu olmaya devam ediyor.

Bu yüzden her sene 8 Mart Dünya Kadınlar Günü gibi bir önemle hazırlandığımız 25 Kasım döneminde bir yandan da art arda raporlar yayınlanıyor.

Ülkede toplumsal cinsiyet eşitliği ile gerçekleri ortaya koyan bu raporlar önemli; bu hafta KONDA Araştırma’nın Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Raporu - Hayat Tarzları 2018 Araştırması ve KOÇKAM (Koç Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi) 2018 Verileriyle Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Raporu yayınlandı.

Bu raporlar birçok ayrıntılı veriyi içermekle birlikte en temelde Türkiye’de kadınların, gençlerin dünyevi gelişmeler karşısında değişmekte olduğunu ortaya koyuyor. En önemlisi yaşadığımız yaman çelişkiyi; toplumda bir yandan çağın gerçekleriyle uyumlu bir hayat arayışı artarken öte yanda yerinden hiç kıpırdamayan -hatta pekişen- geleneksel kalıpların varlığını devam ettirmesinin yarattığı ve en çok kadınları vuran paradoksu anlatıyor.

Örneğin her iki rapora göre de kadınlarla erkekler arasında toplumsal eşitsizliğin en belirgin ortaya çıktığı alan çalışma hayatı; Türkiyeli kadınların halen yarıdan fazlasının evde ve çalışmıyor oluşu diğer eşitsizlikleri de tetikliyor. Hala kadının çalışması için kocasından izin alması gerektiğine inananlar var ve böyle düşünenlerin çoğunluğu erkekler…

Öte taraftan rapor, toplumdaki toplumsal cinsiyet konusundaki karmaşık ve çelişkilerle dolu tabloyu da ortaya koyup bazı ezberleri bozuyor: “Erkekler ağlamaz” ifadesine katılanlar azınlıkta; kadınların önemli bir kısmı futbol takımı tutuyor; erkeklerin bir kısmı ev işi yapıyor.

En önemlisi KONDA Raporu, kadınların aynı demografik özelliklere sahip erkeklere göre daha özgürlükçü olduğu bulgulamış. Bütün bunlar elbette durduk yere olmuyor; arkasında kadınların eğitim oranında artma, kadın işsizliği hala çok yüksek olsa da çalışan kadın sayısında nispi artış, kentleşme, iletişim araçlarının çoğalması, sosyal medya etkisi ve benzeri maddi temeller var.

Bunları tek tek sayma nedenim ise bu değişimin temelsiz olmadığının görülmesi ve artık kabul edilmesidir. Son on yılda, onca şiddete rağmen, kadınların canları pahasına kararlar almaya devam etmesinin bir temeli var ve artık görülmelidir.

Çünkü şiddet tam da bu noktada kendini gösteriyor; erkekler kadınların modern dünyevi haklarına kavuşma arayışını şiddetle bastırmaya çalışmaktan, devlet de erkekleri kayırmaktan artık vazgeçmelidir.

Bugün İçişleri Bakanı Soylu, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda “…kadın cinayetlerinde ise 2017-2018 arasında 353’ten 279’a önemli bir azalış elde edilmiş, bu yıl ise geçen yıla oranla biraz artış yaşandı…” diyerek kadın cinayetleri gerçeğini resmi olarak da ikrar etmiş bulunuyor.

Bundan sonrası, devletin resmi olarak kabul ettiği toplumsal sorunun oranını açıkladığı gibi çözümünü de açıklaması ve adım atmasıdır.

Bu 25 Kasım, çözüm yılı olsun.

Bu 25 Kasım, kadın cinayetlerini durdurmak için bütün illerde, bulunduğumuz her yerde buluşup gücümüzü göstererek çözüm için adım attırma yılı olsun.