Görüşme gerçekleşti. Erdoğan Trump’a hakaret içeren mektubu ancak “takdim etti”. İade ediyorum bile diyemedi. Yaptığı işi anlatırken yüzünde en ufak bir kızgınlık belirtisi oluşmadı. Hiç kükremedi. “Ey” ifadesini uzatarak söylemedi.
İçerde aslan kaplan kesilen insanın dışarıda ne kadar uslu olduğuna inanamazsınız.
Neden?
Çünkü o kadar çok olmayacak iş birikmişti ki anlatılması zor.
Bunların onayını almak gerekiyordu. Yolunu açmak gerekiyordu. Bu yolu açacak da Trump ve senatörlerdi. O senatörler ki gerçekten Erdoğan’ın eşiti ve muhatabı değil. Pat diye çıkagelip karşı koltuğa oturuverdiler. Erdoğan onlarla bacak bacak üstüne atma yarışı yapamadı bu sefer.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da bacak yarışı yapmadı. Hâlbuki bu tip yarıştırmaları pek severdi. Son derece basitti. Karşındaki batılı diplomat bacak bacak üstüne atarsa sen de hemen öyle yap. Bacak bacak üstüne atmayı batıdan öğrenecek değiliz.
Bu sefer bu oyunu oynayamadı bakan. Çünkü bir yerde oturmuyordu. Ayakta bekliyordu elinde dosyasıyla. Ah bir oturmuş olsa senatörün karşısında nasıl da bacak bacak üstüne atardı.
Erdoğan kendi dışişleri bakanı ayakta bekletiliyorken senatörlerin kendisiyle toplantı yapmasına itirazda bulunmadı. Bu sorunu kimseye “takdim” edemedi.
Irak Başbakanı İbadi’ye söylediği gibi: “Sen benim zaten muhatabım değilsin, seviyemde değilsin, kıratımda değilsin, kalitemde değilsin” diyemedi senatörlere.
Gücü yettiğine çok sinirlenmek hiç yakışmadı.
Biz her durumda sinirlenilmesini beklerdik.
Senatörler Ermenilerle ilgili tasarıyı engelleyecekti. O nedenle her şeye göğüs gerildi.
Keşke Ermenilere karşı tarihteki hatamızı kabul etseydik de bunu yapmasaydık. Ama Erdoğan Ermeni halkını bize yabancı ve uzak görüyor.
Kürtlere karşı da benzer bir tutum içinde.
Erdoğan Trupm’a ve ABD’li senatörlere gösterdiği nezaketin yarısını kendi ülkesindeki Kürtlere, Ermenilere ve Alevilere gösterse dertlerimizin önemli bir kısmı ortadan kalkar.
Kürtlere “defolun oraya gidin” diyerek adres göstermese.
Seçimlerdeki yarışı kazanıp seçilmiş olan belediye başkanlarını görevlerinden alarak yerlerine kayyım atamasa. HDP eski Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın cezaevinden çıkmasını engellemek yönünde çaba sarf etmese.
Ermenilerden söz ederken “afedersiniz” ifadesini kullanmaya kalkışmasa. “Vatandaşımız olmayan yüz bin Ermeniyi memleketine göndeririz, yaparız bunu” demese.
Alevilerin ibadethanesi olan cemevlerini hala tartışmalı bir konumda tutmaya çalışmasa. Alevilere yönelik Sivas Katliamı gibi bir insanlık suçunda katillerin zaman aşımına uğramasını “hayırlı olsun” diye karşılamasa.
Ne var ki Erdoğan, ABD ve Trump’a gösterdiği saygı ve nezaketin en küçük parçasını kendi ülkesindeki halklara layık görmüyor.
Layık görse zaten gidip onlarla ilgili konuları şikâyet etmek durumunda kalmayacak.
Efsanenin tersine mevcut hükümet Türkiye’deki ve komşusu olan ülkelerdeki halkları batılı devletlere şikâyet ediyor. Kürtler adına faaliyet yürütenleri terörist, Ermeniler adına faaliyet yürütenleri hain kabul edin.
Yatıyorlar kalkıyorlar mesele bu.
Kimden talep ediyorlar bu vaziyet alışı.
Emperyalist ülkelerin ta kendisinden. Rica ve minnetle üstelik. Ne hallerin ortaya çıktığını izliyoruz görüşmelerde. Bunların hiçbiri iyiye doğru gidiş değil. Barış değil, kardeşlik değil.
Oysa bu ülkenin kendi evlatlarına nezaket göstererek barış, eşitlik ve kardeşliğin yolunu açması gerekiyor.