“Zaten pamuk ipliğiyle bağlanmışım hayata
Koparmayın biraz daha…”
Bu sözler, Serenad Bağcan’ın bir şarkısının sözleri ancak ne yazık ki gencecik Saadet öğretmenin intiharını akla getiriyor…
Türkiye’de kadın cinayetleri, işçi ölümleri başta olmak üzere sık yaşanan ölümlü durumlara, son günlerde art arda gelen intihar haberleri eklendi. Birbirinden farklı insanlar, belki birbirinden farklı nedenlerle yaşamamayı seçtiler.
Kişilik hakları kişi öldükten sonra da devam eden haklardır ve kimsenin aramızdan ayrılan bu ülkenin insanlarının yaşamları üzerine ahkam kesme hakkı yoktur.
Bununla beraber bir olgu olarak “intihar” üzerine elbette konuşmalıyız.
Türkiye’de yurttaşların hangi şartlarda yaşadıklarını elbette konuşmalıyız.
Kadınların, gençlerin, çocukların, yaşlıların, evini geçindirmek derdiyle dolu emekçinin, halkın gerçeklerini elbette konuşmalıyız.
Ne iyi ki artık bunları konuşabileceğimiz Bir Yol daha var.
Bu toplumun gerçeklerinin haberini yapacak, toplumun ezilenlerinin, sömürülenlerinin ortak kaderini kendine dert edinecek gazetemizin yolu açık olsun…
Kadınların sesi her gün ölümle kesilirken, cinayetlerin durması ve “intihar” süsü verilerek örtülmemesi için verilen mücadele artık gazete bayilerinden de tüm topluma seslenecek, ne iyi.
Ve ne yaman çelişki ki bizim kadınların -hele ki çocukların- intihar etmediğini, öldürülmüş olabileceklerinin kanıtlamaya çalıştığımız günlerde, gerçek intiharların üstü örtülmeye çalışılıyor.
Mesela bu hafta yine Rabia Naz haftasındayız… İnternete “Rabia Naz” davası diye bir yazın, Türkiye’de hukukun geldiği noktayı göreceksiniz.
Dosyada defalarca durumun değişmiş olması, birbirinden farklı adli tıp raporları, birbirinden farklı ifadeler, bugün tam bir hukuk skandalı oluşturuyor. Halbuki 12 Nisan 2018 günü evinin önünde yaralı şekilde bulunan ve hastanede hayatını kaybeden Rabia Naz’ın şüpheli ölümü, kayıtlara intihar olarak geçebilmiş idi…
Ardından babasının gerçeği ortaya çıkarmak için dünyada eşine az rastlanır mücadelesi başladı. En son evladının otopsi görüntülerini izleyen bu babaya, metaneti karşısında söylenecek söz bulunamaz iken hala gerçeklerin bulunamaması ne kadar tuhaf değil mi?
11 yaşında, neşeli mi neşeli, her yönüyle dünya tatlısı bu küçük kız çocuğunun intihar ettiğini öne sürenlerin, bugün gerçek intiharlarla ve intihara sürükleyen nedenlerle hiç ilgilenmeyip örtmeye çalışmaları aşırı tuhaf değil mi?
Peki nasıl örtülecek? Türkiye’nin ekonomik gerçekleri örtülebilir mi? Bütün haberlere sansür getirseler ne olacak? TÜİK verilerinin hepsine, İŞKUR raporlarına mı sansür getirecekler? İşte son İŞKUR raporuna göre Türkiye’de işsizlik gerçeği:
Eylül 2018’den itibaren işsizlik düzenli olarak yükseliyor ve en çok gençleri ve genç kadınları etkiliyor. Rapora göre 2018’de İŞKUR’a kayıtlı işsizlerin yüzde 82’si kadın ve gençlerden oluşuyor.
İşsiz kalan kadın sayısı son 16 yılda yüzde bin 430 arttı.
Diplomalı işsizin yüzde 59’u kadınlardan oluşuyor.
İşsizlik verileri elbette çok daha detaylı ama bu anahatlar bile durumu anlatmaya yetiyor. Bu veriler yenir yutulur değil, bu veriler örtülebilir değil. Ayrıca bu veriler gerçeğin sadece bir kısmını anlatıyor; milyonlarca kadını işgücü bile saymayarak uygulanan devasa ekonomik şiddeti; kadın işsizliğinin gizlenen boyutunu anlatmıyor bile…
Türkiye’de kadınların bu kadar şiddet görmesinin temelinde işte bu ekonomik gerçekler de var. 25 Kasım Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü yaklaşıyor. Bu sene tüm toplumun ve hatta dünyanın sahip çıktığı “Ölmek İstemiyoruz” yılındayız. Öldürülmemizin temelinde yatan tüm faktörleri de ekonomiyi de istemiyoruz.
Bu 25 Kasım, meydanları mücadelemizle öyle dolduralım ki, bizi mâhkum etmeye çalıştıkları “pamuk ipliklerini” birlikte işleyelim, onlardan kopmaz bağlar yaratalım.
Gelin, hep beraber kadınları hayatta tutan, çocukları güldüren, mücadelenin kopmaz bağlarını yaratalım.