İP Sözcüsü Yavuz Ağıralioğlu bol bol konuşuyor.
Belagati hakikaten kuvvetli. Hatta “bazı şeyleri biliyorum ben” etkisi dahi uyandırıyor. Konuşurken “ontoloji” kelimesini cümle içinde kullanabildi. MHP kökenli birisi olarak hayli ilginç.
Fakat böyle renkli konuşması onda her şeyi savunabilirim hissi yaratmış vaziyette. Tam yerimi buldum gibi bir havası var. Kendi partisinin çok kritik olduğunu anlatmak için “anahtar” mecazını kullanmayı müthiş benimsemiş. Anladığı kadarıyla İP camiası da bunu çok sevmiş. Döndüre aktara bunu anlatıyorlar.
Zaman zaman farklı çevreler de bu “anahtar olma” tabirini kullanıyor.
Ne var ki bu tabir tamamen kof. Hiçbir olumlu manaya kapı açmıyor.
Başka bir açıdan bakılacak olursa bir sonucu oluşturan bütün taraflar anahtar. Ya da o sonucu oluşturmakta birinci dereceden katkıda bulunmuş durumdadır. Bir tarafın anahtar olamamışlığını getiren neden “daha çok oy alması” değildir. Daha çok oy alması onun bir eksikliği sayılamaz. Yani CHP örneğin son yerel seçimlerde AKP aleyhine daha çok oy alınmasını sağladıysa, bu iyi sayılmalıdır kendi mantığı içinde. “Yok böyle değil, biz az oy alınmasıyla daha büyük katkı sağladık” demeye kalkışmak gerçeği çarpıtmaya çalışmaktır.
Peki, ne oluyor da bu laf bu kadar büyüyor? Bu kadar anlamlı ve önemli laf olarak tedavülde nasıl kalıyor?
Aslında ortada bir prensibe ve ortak hedefe bağlı olmama durumu var.
Bir açık oportünizm.
İP de AKP’ye muhalif değil miydi? Güçler ayrılığını, parlamentonun güçlendirilmesini ve yargı bağımsızlığını savunmuyor muydu?
Eğer son seçimlerde bu yönde etkili olunmaya çalışılmış ise bunu normal koşullarda İP’nin de istiyor olması gerekir. O zaman anahtar filan değil, bu hedefe yürüyen eşit statülü neferlerden biridir. Hedefe yaklaşıldığında da İP’nin kayıtsız koşulsuz buna memnun olması beklenir.
Ama öyle olmuyor. İP anahtar olma bahsini açıyor.
Bu ne demek? Bu ben aslında seçimler sürecindeki hedefe pek de bağlı değilim demek. Tabloya böyle bakılıyorsa, bunun siyasal etikle hiçbir yönden bağdaşmadığını görüyor olmalıyız. Anahtar rolüne bu kadar büyük bir heyecanla koşuyor. Bunu yapmak Yavuz Ağıralioğlu’nun kullanabildiği ifadeyle “ontolojik” olarak bir politik odaya, hazneye, politik fikir alanına sahip olma iddiasından düşmektir. Yani “benim bir politik tezim yok kısa vadeli menfaatlerim neyi gerektiriyorsa onu yaparım” denilmiş olur.
Bu işin özüne bakılacak olursa bir politik varlığın sonu demektir.
Politik “beka” bu kadar kolay harcanarak nereye varılmak isteniyor? Bir sonraki politik etapta AKP’nin kendilerine sunabileceği iktidar olma menfaatlerine. CHP ile ittifak olup başkanlık sistemine karşı çıkarlarken AKP ile ittifak olup başkanlık sisteminin sefasını sürecekler.
İşte çok övündükleri iş bu.
Büyük belagat sahibi Yavuz Ağıralioğlu allayıp pullayıp bu hikayeyi anlatıyor. “Yahu bu siyasal etiğe aykırıdır” diyen de yok kendilerine. Alem buysa kralını onlar yapıyor gerçekten.
Zülfü Livaneli’nin bir şarkısı var. “Bir insan ömrünü neye vermeli?” diye akıp gidiyor. Gayet önemli bir “ontolojik” soru soruyor. Bu sorudan yola çıkarak sorayım. “Bir parti ömrünü neye vermeli?”
Şarkı şöyle devam ediyor: “Para mı, onur mu, kaç dikenli yol? Ağacın köküne inmek mi yoksa?”
Şarkıdan hareket ettiğimizde anlıyoruz ki; İP için onur, dikenli yol ve ağacın köküne inmek hiç değil. Para, bürokraside yer edinme ve menfaatler.
Bu anahtar olma sevdası sadece İP’ye de özgü değil maalesef. Böyle bir mesnetsiz övünme payı çıkarmak ve kendini harcamak diğer muhalif çevrelerde de var.
Oysaki bir odanın kapısının anahtarı olmak çok eklenti bir pozisyondur. Dış kapının mandalı gibi.
Demokratik muhalefet anahtar değil büyük bir fikri yapıya-alana sahip olduğunu ileri sürmelidir.
Bu onun politik programı ve stratejisidir.
Anahtar olmaya çalışmanın ve bunu sürdürmenin önemli bir sonucu yoktur. Eğer başka birinin yapısında anahtar olmaya soyunuyorsanız ilk tökezlemede yapı kilidini ve doğal olarak anahtarını değiştirip yürür.
Anahtarlar ve kilitler geçicidir.
Kalıcı olan yapıdır.