Bu ülkede yaşayan kayıtlı ya da kayıtsız tüm göçmen kadın kardeşlerim… Size, kadınların öldürülmediği, huzur içinde yaşadığı bir Türkiye’den seslenmek isterdim.

Maalesef başta kadın cinayetleri olmak üzere kadın hak ihlallerinin arttığı, son bir ay içinde bilebildiğimiz kadarıyla elli üç kadının öldürüldüğü bir ülkedeyiz.

Hani “Güldür Güldür Show’da anlatılıyor ya “…işte, yolda, otobüste, metrobüste, minibüste, barda, cafede hatta sokağın orta yerinde, sosyal medyada tacize uğradığımız, katillerimizin kravat taktı diye indirimden yararlandığı bir ülke…”

Ama işte tam bu yüzden de bu vahim gidişatı durdurma umudu yükseliyor: Bir ülkede güldürü programlarında bile kadınların mücadelesi böyle yer buluyorsa kadınlar kararlı demektir.

Türkiyeli kadınlar, dünyadaki haklarını arayan tüm kardeşleri gibi doya doya yaşamaya çok kararlı, evet. Bunu birlikte yapabilmemiz için bilmediğiniz bir ülkede bizden daha ağır yaşadığınız ayrımcılık ve şiddet için birlikte ne gerekiyorsa yapmalı, birbirimizi asla yalnız bırakmamalıyız.

Nasıl can verdiğini şu anda bilemediğimiz ama bir gün mutlaka gerçeği ortaya çıkaracağımız Nadira Kadirova kardeşimizin güzel yüzüne bakmaya yüzümüz olması için yapmamız gerekenler var. İlki; birbirimizi asla “gariban” bırakmamak ve tanımlı haklarımızın uygulanması için birlikte mücadele etmek.

Başka hiçbir yol yok. Gerçeğin ve adaletin yolu ancak böyle açılacak, eminim.

*

Öncelikle şunu bilelim; bazı şuursuzların İstanbul depremi için bile sorumlu tutmaya çalıştığı o İstanbul Sözleşmesi var ya, asıl olmakta olan depremi işte o durduracak. Sözleşme ülkedeki kadın cinayetleri depremini durduracak haklar tanımlıyor ve bu haklar hepimiz için geçerli. Türkiye’de yaşayan -yurttaş ya da sığınmacı, kayıtlı ya da kayıtsız göçmen- tüm kadınların şiddetten korunma hakkı vardır.

Sözleşme, belli koşullar nedeniyle şiddete açık hale gelmiş, güç durumdaki, (örneğin gebe kadınlar, küçük çocuğu olan kadınlar, engelli kadınlar, kırsal kesimde ve ücra yerlerde yaşayan kadınlar, azınlık gruplara mensup kadınlar, evsiz kadınlar, kız çocukları, yaşlı kadınlar, eşcinsel kadınlar, sığınmacı, hukuki durumu ne olursa olsun göçmen kadınlar, seks sektöründe çalışan kadınlar, madde bağımlısı kadınlar, HIV/AIDS taşıyan kadınlar gibi) kadın gruplarının özel gereksinimlerinin, taraf devletlerce göz önünde bulundurulmasını öngörür. Ayrıntılı olarak 59, 60 ve 61. maddeler ile bu hakları düzenler.

Ayrıca, CEDAW 26 Sayılı Genel Tavsiye Kararı, "Kadın Göçmen İşçiler" üzerinedir. Bu karar, bulundukları ülkenin yasal koruma sisteminden fiilen ya da hukuken yararlanamayacak durumda olan düzensiz/belgesiz göçmen kadınların haklarına odaklanır, günümüzün gerçekliği haline gelen belgesiz göçmenliği de kapsamına alır. Komite, hangi kategoride yer alırlarsa alsınlar kadın göçmenlerin tümünün devletlerin yükümlülükleri kapsamına girdiğini ve her türlü ayrımcılığa karşı korunmaları gerektiğini vurgular. Tavsiye kararı maddeleri, kadınların maruz kalabilecekleri hak ihlallerine ve bunların önlenmesine dair karar alıcı mercilerin yükümlülüklerine odaklanır.

Kadın erkek tüm göçmenler için söz konusu olan haklardan ayrı olarak, kadın göçmenlerin toplumsal cinsiyete dayalı olarak yaşadıkları ayrımcılık ve şiddet karşısında da hakları olduğunu herkes bilsin.

Herkes bilsin, ne Nadira ne de hiçbir göçmen kadın bundan böyle “gariban” bırakılamayacak.

Göçmen kadınları sigorta bile yapmadan, kayıtsız ve kölelik koşullarında çalıştırıp nasıl olsa kaydı bile yok diyerek her şeyi yapamazsınız. İster çok zengin, ister çok güçlü asker, ister devlet başkanı, isterseniz büyük devlet başkanı olun, kadınların hakları var; sorarlar bir gün sorarlar. 

Ayrıca herkes ama özellikle kamu görevlileri iyi bilsin ki; bu devlet, (seks sektöründe çalışan kadınlar, madde bağımlısı kadınlar, HIV/AIDS taşıyan kadınlar gibi) kadın gruplarının şiddete daha açık olmaları nedeniyle daha özel gereksinimlerini karşılamakla yükümlüdür.

*

Evet, bugüne kadar göçmen kadınlar “gariban” kaldılar. Nadira, hem onların yaşadığı ağır sorunların hem Türkiye’de tüm kadınların yaşadığı ağır şiddetin, hem de tüm yabancıların yaşadığı çaresizliğin sembolü gibi. Bilmediğin tanımadığın bir ülkede, bir gelecek hayaliyle kölelik koşullarında çalışmanın neye benzediğinin, hepsinin ortak cümleleri var. Türkiye İnsan Kaynaklarını Geliştirme Vakfı’nın bir araştırmasında göçmen kadınlar sorunlarını şöyle sıralıyor: “Yeterli miktarda para biriktirememe endişesi, memleket ve aile özlemi, zor iş koşulları ve uzun mesailer, işverenden kötü muamele görme, taciz ve tecavüz; ayrımcılık, dışlanma, kötü gözle bakılma, dil sorunu, yalnızlık, güvensizlik hissetme, yeni işe giderken korku-endişe hisleri…” Bu araştırmada soru sorulan kadınların yarıya yakını en az bir sağlık sorunu yaşamış ve hastalandıkları halde hastaneye gidememişler.

Kadınlar çalıştıkları evlerde cinsel saldırı, şiddet riskiyle; sokakta ise polis baskısı ile yüz yüzeler. Özellikle Nadira gibi ev işçisi olarak çalışan göçmen kadınların, izinsiz statüde bulunmalarından dolayı, evde ve sokakta her türlü şiddet ve istismara uğrayabildiğini ortaya koyan araştırmalar da var. “Türkiye'de Ev Hizmetlerinde Çalışan Göçmen Kadınlar: Yeni Düzenlemelerle Yarı Köle Emeğine Doğru mu?" adlı çalışmada yer alan, göçmen kadın işçi çalıştıran işverenlerin birbirleriyle deneyimlerini paylaştığı bir internet sitesinde yazılanlara yer veriyor:

"Göçmen ev işçilerinin hemen pasaportuna el koyun, bunların hepsi hırsızdır dikkat edin, ilk 3 ay maaşının yüzde 20’sine  el koyun, telefonlarını kısıtlayın, dışarı çıkmasına izin vermeyin, ülkemizde işsizlik varken başka ülkelere kaçan milli sermayemize kısmen engel olun!"
İşverenlerin birbirine verdiği bu tavsiyeler, Türkiye’de ev hizmetlerinde çalışan göçmenlerin tüyler ürpertici gerçeğini ortaya koyuyor.

Nadira son olsun; bir an önce göçmen kadın işçiler için adım atılsın.

Bu konuda yapılması gerekenleri İmece Ev İşçileri Sendikası şöyle sıralıyor:

- Yasal izinlerin verilmesi kolaylaştırılmalı,

- Göçmenlerin ikamet ve çalışma izinlerine işverenlerinden bağımsız olarak başvurabilmesi sağlanmalı.

- Çalışma izinlerinin ev hizmetleri ile sınırlandırılması uygulamasından vazgeçilmeli.

- Göçmen ev işçilerinin maruz kaldığı şiddet ve taciz olayları konusunda bilgi ve destek alabilecekleri çok dilli hizmet veren birimler ve bilgi hatları oluşturulmalı, ev işçileri bu tür durumlarda neler yapabilecekleri konusunda bilgilendirilmeli.

- Kayıt dışı olarak çalışan göçmen işçilerin izin alma süreçleri hızlandırılmalı ve göçmen ev işçilerine insana yakışır iş ve yaşam koşulları sağlanmalı.

*

Nadira’nın cansız bedeni ne halde ve nasıl o hale geldi bilemiyoruz. Apar topar ülkesine götürülen cenazesinin ardından Türkiye’de ve Özbekistan’ta yeni gelişmeler, açıklamalar devam ediyor.

Her aşamada mevcut olan şüpheli durumlara sürekli yenisi ekleniyor. Örneğin Özbekistan’ta tekrar bir otopsi yapılamıyor çünkü bilgiye göre Nadira’nın cansız bedeni buna uygun değil… Her şeyi bir tarafa bırakın, tek başına bu bile bu ölüme “şüpheli ölüm” demeye yeter.

Ve ayrıca Türkiye’de kaçak işçi çalıştırmak suçtur. Nadira’nın pasaportunun durumunu bilmiyoruz ama pasaporta el koymak ceza kanununa göre suçtur. Kadına yönelik ekonomik, cinsel, fiziksel, duygusal şiddet suçtur, yurttaş ya da göçmen tüm kadınlar için geçerlidir.

Kadın cinayeti ciddi bir suçtur. İntihara sürüklemek ciddi bir suçtur.

Bu suçların kadınların yaşam biçimleriyle bir rabıtası yoktur, kadınlar nasıl yaşarsa yaşasın, suç aynı suçtur. Yeter artık.

Nadira’nın ölümünün aydınlanmasında tüm sorumluların görevini yapması için daha ne kadar suç saymak gerekir?