İstanbul’daki “Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali”nde Rusya’nın Su-35 uçağı bir gösteri gerçekleştirdi. Spikerin bu gösteriyi sesi çatlayarak ve büyük bir çığırtkanlıkla anlatması bende uçağın gösterisinden daha büyük bir şaşkınlık yarattı.

Sanki Yeşilçam’ın bir Osmanlı filminde donanma gemileri bir harbe girerken fondaki sesin bu mühim kahramanlığı anlatması gibiydi. İşin doğrusunu söylemek gerekirse ben filmdeki anlatımı yüz kere tercih ederim.

O spiker adına utandım demeyeyim sadece, o spiker ve ülkem adına düşünmek zorunda kaldım.
Bu nasıl bir kendini kaybetmektir.
Bu nasıl bir kendini hiç saklama gereği bile duymayan aşağılık kompleksidir.
Fatih Sultan Mehmet’in toplarıyla övün. Piri Reis’in haritasıyla övün. Mimar Sinan’ın eserleriyle övün.
Ama Rusların sana satmaya çalıştığı uçak şöyle uçtu, böyle uçtu diye övünülür mü arkadaş?
Üstelik ABD’nin F-35 projesinden uzaklaştırıldıktan sonra. F-35’imiz yoksa SU-35’imiz var nispetiyle.
O uçağı bu ülkedeki teknoloji mi yaptı? Bu ne şuursuz bir şişinmedir.

Artık AKP’lilerin Osmanlı’yla övünmeleriyle ilgili hiçbir sorun ve mesafe kalmadı. Olabilir. Tarihidir sever. İyi şeyler de becerilmiştir gurur duyulur.
Ama yapmayın yahu.
Rus uçağıyla övünülür mü?
Aranızda hiç mi sakin, aklı başında birisi kalmadı?

*

ABD-Rusya dengemizin yansımasını bu uçak gösterisi anlatıyor diye düşünüyorum. Bu gösterişçilik merakına da uçak gösterisi yakışırdı zaten.
Benzer bir gösteri de kurdele kesme törenlerinde gerçekleşiyor.
AKP’nin bütün zihniyetini, o kurdele kesme törenlerinde de an be an izleyebilirsiniz. Bir kurdeleyi bile üleşemiyorlar. O kurdelenin arkasına, o nasıl bir doluşma. Elde makaslar saldırıya geçme. Kurdeleden büyük bir pay kapma savaşı. Hay kurdeleniz batsın. İnsanı bir yerde de utandırmayın be.
En sonunda AKP’li kodamanlarca en küçük parçalarına bölünmüş kurdele parçaları hazan yaprakları gibi yere düşüyor. Ve fakat bu lüzumsuzluğu yapmış olanlarda o nasıl bir neşe. O nasıl bir başarmış olma duygusu. O nasıl bir kurdeleyi etkisiz hale getiriş.

En az bunun kadar komik ve riyakar bir seremoni daha gerçekleşiyor her seferinde.
Astana ve devamı toplantıların sonunda oluyor bu.
Erdoğan, Putin ve Ruhani garip bir el ele tutuşma-sarılışma-çok seviyor oluşma gösterisine başlıyor. Kimin eli kimin elinin üstünde ya da altında belli olmuyor. Sonra geri çözülmeleri de zor oluyor.

Buradaki eller gibi, uçakların durumu da karışık.
Rusya’nın uçakları İdlib’e doğru ilerleyen konvoyu korumaya giden bizim F-16’ları püskürtüyor. Hükümet, ABD ile birlikte “güvenli bölge” konusunu konuşmaya başlar başlamaz, Rusya’nın desteklediği Suriye güçleri İdlib’in güneyindeki Han Seyhun’a giriyor. İran da bunu gayet uygun buluyor doğal olarak. Türkiye Afrin’de, El Bab’da bulunuyor ve İdlib’de gözlem noktaları var ama aslında Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunduğunu söylüyor. Hatta Fırat’ın doğusuna gireceğim diyor.

*

Sorun yine döndü dolaştı Kürtlerle ilgili bir yere takıldı.
Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna gireceğim demesinin motivasyonu Kürt halkının orada bir hâkimiyet alanı elde etmesini ve sürdürmesini engellemek.
AKP bunda ısrar ettiğinde, ABD ile çelişiyor. Çünkü ABD Suriye’deki pozisyonunu sürdürmek için Kürt güçleriyle işbirliği yapmaya zorunlu.
Erdoğan, 21-25 Eylül tarihlerinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantıları için New York’a gittiğinde ABD Başkanı Trump ile görüşmelerde bulunacak.
Orada da eller, ayaklar ve uçaklar karışık.

Güvenli bölge kurulacak mı? Kurulursa kaç kilometre olacak? Bahçeli evler yapılacak mı? Bu durumda SDG ile uzlaşılmış mı olacak? Patriot verilecek mi? F-35’e geri dönülecek mi? Ticaret 100 milyar dolar olacak mı?

Zor sorular birbirine karışmış halde bekliyor.