Mevcut hükümet Suriye’de “güvenli bölge” istiyor.
Hangi bölge orası? Kürt nüfusun yoğun olarak bulunduğu Suriye’nin kuzeyi. Bütün bir sınır hattı boyunca. İş yine döndü dolaştı Suriye’de yaşayan Kürt halkının başına patladı.
Güvenli olmak deyince aklıma hep Ankara geliyor. Tarih 10 Ekim 2015. Ankara’da, garın önünde miting yaparken bombalar patladı ve 103 insan öldü. Basın toplantısında “istifa edip etmeyeceği” sorulan Adalet Bakanı Kenan İpek kendini tutamayıp güldü.
Ankara’da, başkentin tam orta yerinde güvenliği böyle sağlayanlar, şimdi Fırat’ın doğusuna gidiyor. Ne yapacaklar? Güvenli bölge kuracaklar. Hepsini Allah’a emanet ediyorum. Dilerim 103 kişi öldüğünde gülümseyebilen hükümet oradaki insanlara özbeöz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına davrandığı gibi davranmaz.
*
Böylece herkesin S-400 konusunu anlamış olduğunu umuyorum.
O hava savunma sistemi evin bir köşesinde dursun bulunsun diye alınmadı. Hem “güvenli bölge” sevdası hem de İdlib’de bulunmaya devam edebilmenin diyeti olarak alındı.
İşler çok karışık.
ABD “güvenli bölge girişimi olursa engelleriz” dedi.
İran boylu boyunca bir şeridin TSK’nın kontrolünde olmasını istemez.
Rusya İdlib’de ortalığı Türkiye’ye ve onun kolladığı güçlere bırakmıyor. Suriye cihatçıları o şehirden atmak için fırsat kolluyor.
Aslına bakarsanız S-400 almış olmak dahi Rusya’nın desteğini alabilmek için bir yere kadar gitmenizi sağlıyor. Ondan sonrası belirsiz ve karanlık.
*
Hükümetin acil ihtiyacı nedir?
Milliyetçi-muhafazakar seçmene “bakın fetih yaptık” diyebilmek.
Devletin merkezi aklı Kürt meselesini bütün konuların merkezine alıyor. Bunu mantıklı bir mülahaza yapmış olarak nesnel buluyor. Şu ünlü beka meselesi. Bekayı kim bozar? Türkiye’de ve komşu ülkelerde Kürtlerin politik ve idari konularda hak talep ediyor olması. İşin daha da kötüsü bu hakları kazanma ihtimali.
Aslına bakarsanız devletin merkezi aklının bu tanımlamasına sosyalistler ve HDP dışında neredeyse herkes ikna.
Dikkat edilirse sınır ötesi operasyon ve girişimlere CHP’nin hiçbir itirazı olmuyor. Şanlı ordumuz sefere giderken “yok olmaz” mı diyeceklerdi
Manzara aşağı yukarı bu.
Hani şarkı diyor ya “bu iş zor yonca”.
*
Zor diye duracak mıyız? Durmayacağız elbette. Barıştan yana olacağız. Kürt halkıyla barıştan yana olacağız. Ortadoğu halklarıyla barıştan yana olacağız. Tüm dünya için barıştan yana olacağız.
Savaşlara girmekten kaçınan dede ve ninelerimiz de vardı. 2. Dünya Savaşı’na girmedik. Biz de onların torunlarıyız işte.
Savaş da savaş diyenler yediğimiz lokmayı küçültmeye çalışıyorlar memlekette.
Yemeğimizin, ekmeğimizin, işimizin “güvenliğini “ düşünen yok.
Bütün bu “güvenli bölge” cazgırlığı esnasında, Türk-İş Başkanı Ergün Atalay ile bakan Zehra Zümrüt Selçuk arasında anlaşma sağlandı. Sonuç nedir? 2019 yılı için yüzde 8+4 oranında zam verilecek. Yani Türkiye’deki gerçek enflasyonun küsüratı kadar.
Atalay “uzasa işi karıştıracağız, en azından kapattım böyle” deyiverdi duyulmadığını sanarak. Şu işi karıştırmama ve kapatma düzeyine bakınız. İşi kapattığını sanıyordu ama mikrofonu kapatmamıştı.
Tüm insanlığa ve eski solculara iyi haberim şu:
Telefonlar, kameralar ve mikrofonlar açık bekliyor. Mutlaka hata yapacaklar ve yakalanacaklar. Çünkü suç şebekeleri kabiliyetsiz ve cibilliyetsizdir.
Ücretlere zam konusu kapanmayacak. Kıdem tazminatının gasp edilmesi konusu kapanmayacak. Antenlerimiz, kameralarımız ve mikrofonlarımız açık. Emek verenlerin siyaseti, örgütü ve mücadelesini boydan boya açıyoruz.
Kapatamayacaklar, kaçamayacaklar, elimizden kurtulamayacaklar.
Hepsi açık telefonların, kameraların ve mikrofonların acısını tadacak.
Dünyada bütün cibilliyetsizler 1 dakikalığına rezil olacak.