AKP’nin Ortadoğu’daki eğilimi yayılmacılıktır. Onların bayıldıkları ifadeyle “fetih”.

Türkiye için bunun nesnel zemini ABD ya da Rusya ile işbirliği yapmak. Bu operasyona girmeyi hayati görüyorlar. Sermayenin yoğunlaşan, merkezileşen ve rekabetçi işleyişi sebebiyle. Eğer ülkedeki sermaye büyüyüp yayılmazsa başkaları bizim üstümüze doğru büyüyüp yayılır düşüncesi.

Bu düşünce, ülkeyi bölgesel rekabetin ve bölgesel savaşların içinde tanımlıyor. Bu düşünce Irak’ta, Suriye’de savaş ya da çatışma yanlısı olmayı getiriyor. IŞİD benzeri cihatçı yapıların desteklenmesi derekesine düşürüyor.

S-400 hava savunma sistemlerinin alınması bölgesel yayılmacı eğilimin en göze çarpan çıkışlarından biri. Hatırlayalım, ABD ile birlikte yeterince yayılmacı davranamayacağını öngören hükümet, o dillere destan kibrine rağmen özür dilemişti Rusya’dan.
Ahmet Abi, güzelim, kibirli biri niye özür diler.
Diş değil, tırnak değil bir kibir abidesi neden özür diler Ahmet Abi?
Bölgesel yayılmacı siyasetini tüm hızıyla devam ettirebilmek için.
O nedenle S-400 alınsın Rusya ile sıkı ittifak olunsun siyasetini savunamayız.
S-400, Rusya’nın dümen suyunda bölgesel yayılmacılık demektir.
S-400, Türkiye’de oluşturulmak istenen yandaş sermaye bloğunun devasa sermaye birikimi için Ortadoğu halklarına kan kusturmak demektir.
S-400, Ortadoğu ülkelerinin ateş topuna dönmesinden sonra ülkemize gelmekten başka çaresi kalmayan mültecilerdir ve onların büyük dramıdır.
S-400, bölgeyi yağmalayan zihniyetin aynı kafa yapısı ve hırsla içeri dönmesidir.

Bütün bunların benzeri F-35 uçağı ve onun sahibi ABD emperyalizmi için de geçerli. Trump neredeyse her gün dünyaya kafa tutuyor. Ortadoğu halklarını zaten mahvetti. Fırsat yakalarsa İran’dan başlayarak bunu bir kez daha gerçekleştirmeyi deneyecek.

AKP için bölgesel yayılmacılık yolunda giderken ABD ya da Rusya ile ittifak etmek hiç fark etmiyor. Onlar için önemli olan bu siyaseti sürdürebilme imkanını elinde tutmak. ABD’nin ya da Rusya’nın stratejisinin bir parçası olmak hiç sorun değil. O anlamda AKP’nin emperyalizme karşı olduğunu sanmak, muhakemede ciddi bir bozukluğa işaret eder.

ABD ile hatlar karışmasaydı, İhvan projesi akamete uğramasaydı, Rusya’dan özür dilenmeden devam edilecekti.

Yani S-400 almak, bir savunma sistemini alıp temiz temiz evin bir köşesine koymak demek değildir. Evin bir köşesine koysanız bile, öyle olup gitmez. O evin bir köşesinde, şişede durduğu gibi durmaz. O bölgesel yayılmacı stratejinin nişanesidir. Onu alan bölgesel yayılmacılığı almış demektir.

Bölgesel yayılmacı strateji, hem ülke hem de bölge halkları için kan ve gözyaşı demektir.
O nedenle ABD yahut Rusya’ya bağımlı bölgesel yayılmacı stratejileri savunamayız.
Bunu savunmak “bağımsız” yayılmacılığı savunmak demek değil elbette.
Bir adım geri çekilip yayılmacılık eğilimine karşı çıkmalıyız.
Bağımsızlık, bölgesel yayılmacı stratejiden uzaklaşmak demektir en önce. Ancak o zaman bölge haklarıyla barışçıl ve demokratik ilişkiler kurulabilir.

Yok öyle istemiyoruz, diyen mi var?
Sorun değil, zaten Ortadoğu ve Türkiye’nin öyle yapılmamış hali elimizde mevcut.
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi Ortadoğu şehirleri ve dağılmış pazar yerlerine memleket.
İnsan, yaşadığı yere benzer. O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer. Suyunda yüzen balığa. Toprağını iten çiçeğe. Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine.
İnsan, ülkesinin yıkıma uğramasını ve haksız savaşlara girmesini istemez.
Yaşadığımız yere benzediğimiz ve sevdiğimiz için AKP’yi sevmek zorunda değiliz ama.
AKP zihniyetinin gericiliği ayakta tutmak ve yaygınlaştırmak üzere yayılmacı strateji izlemesini benimsemek zorunda değiliz. Doğal olarak ekmeğinin peşinde koşanların böyle bir merakı yoktur. Onlar bilakis böyle bir yönelimin karşısında durur.

AKP böyle maceralara girdiğinde ilk yapacağı icraat, işçi sınıfının tarihsel bütün kazanımlarını tırpanlamaya kalkışmak olacaktır. Ortadoğu’ya sefer var grevi durdur, kemeri sık. Ortadoğu’ya sefer var kıdem tazminatından vazgeç, sendikanı kapat. Ortadoğu’ya sefer var çocuğunu askere gönder.
Bunlara eyvallah denilemez.

Ekim Devrimi’ni yapacak olanlar, Rusya’nın savaşa girmesini istememişti. Rusya’nın iyiliği için tercih edilmesi gereken seçenek buydu. Haklı çıktılar.

Emek verenler, ülkenin herhangi bir uluslararası kampın destekçisi olarak veya “kendi başına” bölgesel yayılmacı maceralara girmesini istemiyor.

Tek çözüm, emek verenlerin yönetiminin bu topraklara eşitlik, özgürlük ve demokrasiyi getirmesidir.

Ancak o zaman, Ortadoğu ve Akdeniz’de halkların kardeşliği düzeninin devri açılacaktır.

Ah benim Ahmet Abim...
Gülemiyorsun ya, gülmek halklar gülüyorsa gülmektir.
Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden, dirseğin iskemleye dayalı.
(Bir vakitler “gökyüzüne dayalı” derdim ben.)
Bilmezlikten gelme Ahmet Abi.
Umudu dürt, umutsuzluğu yatıştır.
Halklar dirseğini gökyüzüne dayayabilir.