Güçle siyaset yapmak isteyenlerin üstünü kapattıkları iki husus var.

Birincisi her türlü siyaseti yapmaya teşne bir halde oluyorlar. Elbette ki benim sorun ettiklerim sosyalist olanlar. Sosyalist siyasetle uğraşılmadıktan sonra yapacağımız en güzelinden siyasetin bile bir anlamı olmaz. Çok büyük bir güçle, herhangi bir siyaset yaptığınızda sadece dostlar alışverişte görmüş olur sizi.

Olağan koşullarda insan değerli bulduğu fikirlerden, ideallerden ötürü sosyalist olur.
İşte çoğunluğun güleceği bir şey söyledim. Olsun, hatırlatmış olayım.

Yani insan ideallerine göre davranır. Güç buldum o da sosyalist siyaseti değil başka bir siyaseti yapmamı istiyor, dediğinizde sorun çözülmez. Hazır bulduğunuz büyük güç zaten size kendi siyasetini yaptırır.

“Nerede güç bulursam orada siyaset yapıyorum” tutumu sol içinde ağırlık kazanmış vaziyette. Artık solda döneklik önemli bir siyasal sorun değil. Çare yok. Güç yoksa, güç öte yandaysa o tarafa geçilebilir diye düşünülüyor.

Bu arada solcuların büyük kısmının çağdaş anlamda sosyalist olduklarını sanmıyorum. Örneğin aileyi, özel mülkiyeti, sömürüyü ve devletin varlığını sorunlu kabul etmek konusunda hiç de kendilerinden emin değiller. Böyle konuları karışık ve belirsiz buluyorlar. Güçlü ve güçle yapılabilecek her siyasete meyyal olmalarının derininde bu sebep yatıyor. Kesin bir kanaate sahip olmadıkları prensipler manzumesi için neden kendilerini zorlasınlar ki?

Güç siyasetle yapılır diyene, ben “Peki hangi siyaseti yapıyorsun?” desem hiçbir sonuç yaratmaz. Bu eğilimdeki arkadaşlar için artık hangi siyaseti yaptıkları önemini kaybetmiş durumda.

İkinci mesele gururla bahsedilen gücün kime ait olduğu.
Göğsü kabara kabara “siyaset güçle yapılır” diyen bildiğimiz solcu akımlar tam olarak neyle övünüyorlar anlamak mümkün değil. Kırk kişiyiz kırkımız da birbirimizi biliriz. Seçimlere girdiğimizde yüzde 0,1 oy alıyor en kuvvetlimiz. Yüzde bir değil, yüzde 0,1.

İşte ben bu rahatlığa, bu ferahlığa, kendinden bu kadar memnun oluşa hayranım.

Sahip olmadığı güçle hiçbir tereddüt duymadan bu derece büyük bir tatmin yaşamak ciddi bir gerçeklikten kopuşa işaret ediyor. CHP’nin ya da HDP’nin güçlü oluşu bir radikal sol akımın da güçlü olduğunuz anlamına gelmez. Almanya güçlü olunca, radikal sol da güçlü sayılıvermez.

*

Bunları arada söyledim.

Bu yazı serisindeki son konum, güçsüzlüğünün farkında olan kesimin güç yaratmak için yerel alana yönelmesi. Bunu dahice bir keşif zannediyorlar maalesef.

Neredeyse bir kıta kadar büyük Rusya’da devrim olduğunda Bolşevikler asıl olarak Alman devrimini kendilerini kurtaracak büyüklükte bir olay olarak bekliyorlardı. Almanya’da devrimin olmayacağını fark ettiklerinde büyük bir hayal kırıklığına uğradılar. Karamsardılar ama direndiler. Sonraları Çin devrimi bile gidişatı tersine çeviremedi. Eskiden devrimi düşünmek böyleydi. Dünya çapında, bütünlüklü, evrensel, enternasyonalist bir inşa planıydı.

Gele gele nereye geldik? Bir ilçe - kasaba düzeyinde yerel kurtuluşa. Kurtuluş yok tek başına şiarı tam tersine döndü. Kurtuluş var sistemden tek bir yerel olarak. Bütün bir ülkenin sistemsel sorunları mı? Zamanın argosuyla “işim olmaz”.  Ülkenin temel ve genel konuları ilçelerde siyaset yapanlara soğuk ve uzak.

Mantıksal olarak olmaz denilene ne cevap veriyorlar? Hele bir yerelde güçlenelim temel ve sistemsel konulara geleceğiz. Zamanlama, sıralama ve aşamalar o arkadaşlar için gayet normal. Göle su gelinceye kadar, kurbağanın gözü patlar. Aşamalandırma hiç de doğru değil.

Yerelde güç biriktireceğim diyenler elini verdiğinde kolunu alamaz. Yerelden genele gelemez. Yerelde güç biriktirme stratejisi yöntemi tayin eder. Hele bir yerel soruları cevaplayıp genele de kolayca geçemezsiniz.

Ülke sorularını zaten kolayca cevaplayamazsınız.

Rusya’da çok basitmiş gibi gözüken sorular hiç de kolay cevaplanamadı.

Rusya’da kapitalizm var mıydı? İşçi sınıfı devrim yapabilecek bir güç müydü? Köylü dayanışması sosyalizmi zaten yaratır mıydı? Barış yanlısı olmak doğru muydu? Devrimci partiye üyelik nasıl olmalıydı? Geçici Hükümet’i desteklemek doğru muydu? Köylülere toprak dağıtılmalı mıydı? Sovyetlerde yer almak uygun muydu, iktidarı alabilirler miydi? Ayaklanma kararı alınmalı mıydı?

Her bir soruyu bütün saçaklarıyla birlikte düşününüz.
Bunları doğru cevaplamak sadece birkaç ülkenin devrimcisine nasip oldu.
Yani çantada keklik değil.

Yerelden giderim diyenler metodik olarak bu soruları gündemine bile almayan bir tarz geliştirecektir. Zamanlama ve aşamalandırmaları aslında tarihsel olarak onları büyük bir açmaza sürükler. Genel bir soruyla ilk ilgilenmek zorunda kaldıklarında, muhtemelen sudan çıkmış balık gibi olacaklardır.

Rusya’da sadece ilk soruya yanlış cevap veren Narodnikler yok oldu gitti. Oysaki Rusya muhalefetinin dağı taşı Narodnik’ti neredeyse. Rus devriminin ya da Çin devriminin soruları kolay değildi. Sonraki aşamalara bırakılmasını kimse ileri sürmedi. Biz neye dayanarak kendimize çok güvenmiş oluyoruz, bilemiyorum.

Onların karşılaştığı sorular bizim için de geçerli.

Onlardan üstün ve şanslı değiliz.