TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ile zaman aşımı süresiyle ilgili tartışma yaşanmıştı. Asıl bu hafta büyük burjuvazinin has temsilcilisi TÜSİAD’la çok sert bir şekilde atıştı Erdoğan. Onları tehdit etti. Büyük burjuvazi 140 ülkenin ölçüsüne vurdu memleketi. Türkiye hep en alt sıralarda çıkıyordu istatistiklere göre. Bunu açıkladılar ve cumhurbaşkanı hiç memnun kalmadı.

Ne denebilir?

Olmuyor. Burjuvazi için de artık olmuyor.

Taşlar yerine oturuyor da denebilir. Bu kadar irrasyonel, tutarsız, temelsiz olmak sermaye sınıfına da fazla geldi. Başkanlık sisteminin gelmesiyle sözüm ona ortaya çıkacak “karar almadaki hızlılık” pek işe yaramadı. Damadı hangi iyi niyetle dinlersen dinle geçer not vermek mümkün değil.

*

Solda “ne yaparsak yapalım güç yetiremeyiz AKP’ye” gibi bir anlayış var. Bu sözüm ona çok eleştirel olmaktan ve derin düşünmekten kaynaklanıyor. Oysa pek öyle değil. Ona da güç yetirilebilir. İşgal edilseniz bile direnirsiniz. Cezaevinde olsanız da pes etmezsiniz. Hayat varsa çözümler de vardır.

“Ben kötümserim” demek en bilimsel ya da mücadele etmeye en fazla katkı sağlayan bir konum değildir.

Solcu arkadaşlarımın bir kısmı “oy vermek bir şeyleri değiştirseydi yasaklanırdı” lafını söyleme eğiliminde. Bu hesaba göre Emma Goldman Lenin’den daha solda oluyor. Bolşevikler, çarlığın hüküm sürdüğü Rusya’da bile duma seçimlerine defalarca katıldılar. Ekim Devrimi’ne yaklaşırken Petrograd ve Moskova’da belediye seçimlerine de girdiler. Hatta oyların %51’ini aldılar Moskova’da. Ayaklanma için onları cesaretlendiren bir konu da bu oldu.

Goldman muhakemesine göre yasaklanmadığına göre sendikalar da bir şeyi değiştirmez. Kitaplar da, partiler de, eylemler de. Bizi gelip çizgi roman kahramanları kurtaracak. Örümcek Adam, Conan bi de Zagor.

Bir keman yapmayı düşünelim. Orada her şeyin çok ölçülü olması gerekir. İnce tahtaları kırmadan eğmelisiniz. Sapı pürüzsüz olmalı. Teli gerecek kulakların yerini tek tek oymalısınız. Neredeyse yetmiş kadar ahşap parçanın bir araya gelmesi icap eder.

Bir tahta parçasını alıp bir kütüğe vurduğunuz zaman keman oluvermez.

Ol nedenle, sendika gerekir, sovyet gerekir, kitap gerekir ve oy vermek gerekir.

Devrim yetmiş tane parçası olan bir keman yapmaktır.

Ve yapılabilir.

*

Krizi yönetmek üzere mevcut iktidar ve sermaye sınıfı anlaşamıyorsa, bu koordinasyonsuzluk bir imkân yaratır. Emekçi sınıflar için bir açık yakalamış olmaktır bu. Bu açığın üstüne gidilebilir. İşçi sınıfı bunlardan yararlanarak siyasal hamleler yapar.
AKP seçimler aracılığıyla rıza üretebilme olanağını kaybetti. Halk oy vermiyor.
Ülkeyi ekonomik krizden çıkaracak soğukkanlılığa ve akla sahip değil.
Ortaçağ zihniyetine ve baskıcı siyasete yönelmiş durumda.
Dış siyaseti her düzeyde başarısızlığa uğradı.
İç siyaset denkleminde çok hassas dengelere muhtaç.
Sermaye sahipleriyle anlaşamıyor.
İşte bu açıklardan yürüyeceğiz ve başaracağız.
Yeis yok.

*

Beka meselesi diyorlar ya, hakikaten bekaları yok.
Yahu insan “her şey çok güzel olacak”  ifadesini değiştirip “daha güzel olacak” diye slogan yapar mı?
“Martın sonu bahar”a karşılık ne “Ramazan’ın sonu bayram”.
Kendilerini yarınlara taşıyacak hiçbir yetenekleri yok.
Hepsinin nutku tutulmuş, basireti bağlanmış.
İnsan aklına ve hünerine bu kadar düşman olmanın bedelini ödüyorlar.