Türkiye’de bütün sorunlarına, başta kadınların yaşadığı eşitsizlik olmak üzere tüm olumsuzluklarına rağmen, yine de güven duyduğumuz seçim sistemi vardı. Ne acıdır ki, demokrasi tarihimizin bu en temel kazanımına, kuruluş amacı onu korumak olan YSK, en büyük zararı verdi.
Halkın kendi iradesini ve demokrasiyi savunan örgütlü mücadelesi bu zararı bile ortadan kaldıracaktır elbet… Ama 12 Eylül askeri darbesinin bile dokunmadığı YSK’ya, YSK eliyle dokunanların utancı baki kalacak...
İstanbul seçimlerinin demokrasi ve hukuk ile asla bağdaşmayacak biçimde gasp edilmesiyle birlikte, ülke gündeminde kaç türlü ağır mesele var iken hiçbirini konuşamaz, ele alamaz durumdayız.
Kriz var: Mayıs ayı enflasyon ve işsizlik oranları henüz açıklanmadı ama seçim sonrasına kadar güç bela idare edilen ekonominin, bir türlü geride bırakılamayan seçimlerin yeniden yapılmasıyla daha kötüleşeceğini öngörmek zor değil. Başta gıda olmak üzere temel tüketime zamlar artıyor ama ücretlere zam yerine fabrikalar kapanıyor, işsizlik artıyor, emekçinin kıdem tazminatına göz dikiliyor. Çok yönlü bu etkilerin yanı sıra, doğrudan seçime ayrılacak paraların emekliden, emekçiden, kadından, gençten, çocuklardan dahi esirgenmesi açık ortadayken, hiç şüphesiz İstanbul halkı da bu gerçekleri görüyor. Ama artık sadece İstanbul değil, tüm Türkiye toplumu İstanbul’da yaşanan bu haksızlığa; kendi alınterimizle yarattığımız kaynakların kendi irademizi çiğnemek için harcanmasına gerekli cevabı verecektir.
*
Kendi emeği ile yarattığı kaynaklarda, karar hakkı olmayışının ne menem bir adaletsizlik olduğunu maalesef ki en iyi kadınlar bilir. Şiddetten korunmak için, öldürülmemek için devlete başvurduğunda bile “çok geliyorsun, kağıtlarımızı bitiyorsun” cevabıyla evine gönderilen kadınlar… O evlerde kullandıkları elektriğe suya vergi ödeyerek yaratıkları kamu kaynakları, kendilerinden esirgenen kadınlar… Şimdi de o evlere verdikleri emek ile çoktan hak ettikleri nafaka hakkına bile göz dikilen kadınlar...
İşgücü niteliğinde bile görülmeyip çalışma hayatından sürgün edilen kadınların neden nafakaya ihtiyaç duyduğu açık değil mi? Yasada cinsiyet belirtilmediği halde, boşanma sonrası ekonomik durumu kötüye gidecek olanın neden hep kadınlar olduğu sorusunu sormadan kadınların haksız biçimde nafaka aldığını iddia edenlerin sırf şu tabloya bakmaları bile gerçek adaletsizliğin ne olduğunu göstermeye yeter. Bakınız Türkiye’de TÜİK işgücü hesaplamalarına göre “işgücüne dahil olmama nedenlerine cinsiyete göre” baktığımızda ne görüyoruz:
“Ev işleriyle meşgul” diye bir kategori, çalışabilir kadın nüfusunun %55’ini oluştururken, erkeklerde % sıfır. Bir tane bile “ev işiyle meşgul erkek” yok. Peki eşitlik bunun neresinde? Eşitlik olmayışının bundan daha açık bir kanıtı olabilir mi?
2015 verilerine göre 28 AB ülkelerinde ortalama erkek istihdam oranı %75.9, kadın istihdam oranı ise ortalama %64. Türkiye ise istihdam oranlarında en büyük cinsiyet farklılığına sahip ülke. OECD ülkeleri sıralamasında ise Türkiye, Hindistan ve Suudi Arabistan ile beraber kadınların işgücüne katılımı açısından en alt sıralarda yer alıyor.
Peki bunun karşısında çözüm için adım var mı? Yok.
Çözüm adımı yok, olmayan paralarımızın keyfi biçimde yeniden seçim için harcanması var. Üstüne üstlük kadınların zaten genelde ödenmeyen nafakalarına, emekçilerin kıdem hakkına dokunulması var. Ama bakın; Estonya’da, cinsiyet eşitsizliğini azaltma amaçlı bir eylem planı, Finlandiya’da Eşit Ücret Programı, Portekiz’de 4. Eşitlik Planı, Litvanya’da Kadınlara ve Erkeklere Eşitlik Ulusal Programı, İsveç’te bir çok önlemin yanında kadınlar ile erkeklerin ücretleri, istihdam şartları ve koşulları arasındaki haksız farklılıkları tespit etmek, telafi etmek ve önlemek için anket yapılması ve eşit ücretli bir eylem planı hazırlamasını zorunlu kılan Ayrımcılığa Karşı Yasa var. Yani işgücü hesaplanmasında 11 milyon kadını tümüyle devre dışı bırakan ekonomik şiddet, dünyanın bu bölgesinde ayrımcılık suçu ama bizde bu suç açık açık işlenmeye devam ediyor.
Dahası Avusturya’da, İşgücü Piyasasındaki Cinsiyet Eşitliği Ulusal Eylem Planı, Belçika’da Cinsiyete Dayalı Ücret Farkını Kapatma Yasası, İsviçre’de şirketler, kadınlar ve erkekler arasında adil bir ücret politikası uyguladıklarını ispat ettikleri takdirde, devlet tarafından eşit ücret logosuyla ödüllendirilmesi var.
İşte bütün bunları ve daha da ötesini elbette biz Türkiyeli kadınlar da istiyoruz. Bu adımları atmak yerine Toplumsal Cinsiyet Eşitliği merkezlerini kapatmayı, nafaka hakkına, 6284 sayılı Koruma Kanunu’na göz dikmeyi düşünenler bilsin ki, kadınlar haklarını asla yedirmeyecek.
Şimdi anneler gününde bütün bunlar yokmuş gibi kutlamalar, kutsamalar yapılacak. Annelik bir seçim olduğu halde, bu seçimi yapmayan kadınlar hor görülecek, yapana riyakar methiyeler dizilecek. Üstelik belki kendi kararlarıyla, belki değil, anne olmuş kadınlar evlatlarıyla ilgili farklı acıları tecrübe ederken, kimisi yaşına başına rağmen darp edilir, kimisinin çocuğu şüpheli ölümle elinden alınır, kimisi trenden, kimisi madenden, kimisi askerden kara haber alırken,
utanmazca bize annelik masalları anlatacaklar. Ama Türkiyeli kadınlar, anne olsun olmasın, bu riyakarlıktan bıktı usandı artık.
Kuşkusuz yılın bir günü olsun hatırlanmak isteyebilir kadınlar ama anneler günü diye diye gözümüzün içine baka baka atılan yalanlara karnımız tok.
Biz anne olup olmamayı kendimiz seçtiğimiz özgür bir hayat ve eğer seçtiysek de şiddetten kurtulup tüm haklarımıza kavuşarak yaşadığımız bir hayat istiyoruz.
Bu uğurda mücadele eden tüm kadınların anneler günü kutlu olsun.