Yedi iklim beş kıta kar altında.
Vatanımız boylu boyunca kar altında.
Ekmeğe, aşka ve ömre küfeleriyle hükmedenler. Ciğerleri küçük, elleri büyük, nefesleri yetmez avuçlarına, kenar mahalle çocukları. Pirinçte, pamukta ve tütündekiler. Belki Ayşe, belki Elif, endamı kuytuda başak. Çukurova'nın sıcağında yüreği çatlamayan ırgatlar. Onların yüzü suyu hürmetinedir, buğdaylara, cevizlere yürüyen kara toprağın ak sütü.
Bire on, bire yüzle akşama gebe, şafakla doğan işgücü. Nazlı, seher, sabah uykularını bırakıp, hayatı pırıl pırıl çarktan çıkaranlar. Bütün tezgâhlarda paydosa gidenler. Kar altında.
Alçak sesle konuşuyorlar, sessizce birleşip sessizce ayrılıyorlar. Çiçekler koyuyor bardağa. Sabahları işlerine gidiyorlar sessiz sedasız. Çay demliyor güzel günlere. Yanyana geliyor ve çoğalıyorlar.
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler.
Öyle yıkmak yok kendini. Öyle mahzun, öyle garip.
Yediboğum akrebe, yandan akan mapushane çeşmesine. Manşetlerdeki kilometrelerce yalana. Paranın, malın, mülkün hakimiyetine. İşçi sınıfının ürettiği devasa artı değerin nasıl kullanılacağına karar veren burjuvaziye. Toplumsal eşitsizlik, işsizlik, yoksulluk, kriz ve savaş yaratan kapitalizme. Aşımıza, ekmeğimize, emeğimize ve geleceğimize göz koyanlara karşı.
Halkımız, askıda çığ.
Ona yanıyoruz, ona vefalıyız, onun hakikatli dostuyuz.
Gün ola, devran döne, umut yetişe.
Emek verenin alnının teri kıdem tazminatını gasp ettirmemek için.
Yarının çocukları, gülleri için. Her birinin ayva tüyü, çilleri için. Yetimin hakkını sormak için. Rabia Naz için. Kadın cinayetlerine kurban giden ve kurtuluş isteyen kadınlar için. Kendi cinsiyle uçan ve kendi cinsine aşık tüm kuşlar için.
Çınarların gövdesi atar kabuğunu, hiç tutmaz. Her dem genç ve yüce görünmeleri ondandır. O çınarların gölgesi uğruna çocukluğunu ve gençliğini feda eden Gezi direnişçileri için. Dillerinin hep yasaklanmasından ötürü, duyguları güzel gözlerinde birikmiş Kürt halkı için.
Lenin’in partisi, Mahir’in kavgası, Fikri Sönmez’in yolu için.
Atom güllerinin katmer açtığı, şairlerin, bilginlerin ve işçi sınıfının dünyası; kaç bin yıllık hasretimizin koncası sosyalizm için.
Kavuşmanın ilmindeyiz.
Biz ki, yarınıyız halkın. Umudu, yüzakı, bileytaşı, namusu. Şafakları, taaa şafakları. Sosyalizmin bayrağını yüreğine gepegençken çeken. El, ayak buz kesmiş, yürek cehennem. Teke tek döğüşte yenilmeyen.
Kula minnet eylemeyip, kendi göbeğini kendi kesen. Emekçi Hareket Partisi olarak, şehirler emek verenlerin olacak diye dipsiz kuyulara, akan yıldıza bağıran. Bir kibrit çöpüne varana, okyanusun en ıssız dalgasına kadar. Seçmenin ve seçilmenin tartısına çıkmaktan çekinmeyen. Ekonomik krizler yaratan gidişata üretenlerin örgütlü gücü el koymaktan açan kapıyı.
Postasını koyan, resti gören.
Görecek herkes, devrimin ateş topunu nasıl yeniden yarattığımızı. Namuslu, genç, nasırlı ellerimizle.
Kalbimiz, dinamit kuyusu.
Hep bir ağızdan tutturmalıyız hürlüğün havasını.
Evde, kahvede tıkılıp kalmamalı. Meydanlarda öylesine bulunmak da yetmez.
Bir ufka vardık ki artık yalnız değiliz. Bir tek zeytin dalı bile yalnız değil.
Kan kırmızı yediveren sosyalizmin gerçek partisi var artık. Yılları bulmuş sınanma, bir mısra boyu macera.
Emekçi Hareket Partisi.
Şah damarımız.
Onunla birlikte yürümeliyiz. Onun kortejinde.
Yürümeliyiz üstüne üstüne cellâdın, fırsatçının, fesatçının, hayının.
Haramla beslenmiş azgının, kan tutmuş zalimin.
Partiyle birlikte yürümeliyiz 1 Mayıs meydanlarında.
Kol kola, omuz omuza.
İşte öyle yürürsek, çayı kardan demleyeceğiz. Otuziki dişimizle güleceğiz. Bir halk gülerken. İşte o zaman, gülen çok ama çokken, ağlayan kalmayacak.
Onları yeneceğiz, göçüp gidecekler gölgesiz.
Güngörmüş kent meydanları bizimledir.
Mavi mavi esen deniz meltemi, ülkemizin güneşi, bahçeleri bizimle.
Bizden yanadır hava, bizden yanadır su.
Budur ol hikâyet, ol kara sevda.