Türk Telekom, TÜPRAŞ, TEKEL, PETKİM, SEKA, Sümerbank, Adapazarı Şeker Fabrikası, Paşabahçe Cam, Ereğli Demir Çelik, Tank Palet Fabrikası…
Ne bunlar? Kamu iktisadi teşebbüsleri, yani KİT’ler.
Sağcılarda bulduğunuz kötü eğilimlere bazen solcularda da rastlarsınız. Eskiden liberal solcular da sevmezdi KİT’leri. Sözüm ona devlete karşılar ya, devlet mülkiyetindeki bu organizasyonları da pek sevmezlerdi o sebeple. Özel mülkiyet dışındaki bütün mülkiyet biçimleri onlara boş laf gibi gelirdi. 90’larda küreselleşme rüzgârları eserken KİT’lerin aleyhine konuşmak “zamanın ruhuydu”. O zamanlar öyle konuşanlar şimdi sustu. Artık sureti haktan gözüküp kendilerini unutturmaya çalışıyorlar.
Büyük ve tarihsel tartışmalar böyledir işte. Şaşılacak şekilde sessiz sedasız kapanırlar. Haksız çıkmış olanların diyecek hiçbir şeyi yoktur. Genç kuşaklar arasında KİT’ler deyince neredeyse bir şey anlaşılmıyor. Onun için bir hatırlatma yapayım dedim.
Yakın zamanlarda cereyan eden bir hadise daha var. Tayyip Erdoğan merkez bankasının siyasal otoriteden ya da bir anlamda devletten bağımsız olmasından pek hoşlanmıyordu. Faizleri düşür dediği zaman düşürmeliydi.
Aynı Erdoğan ve AKP zihniyeti ise kamu iktisadi teşebbüslerini en azılı bir şekilde özelleştirmekten yanaydı. İktisadi teşebbüs dediğin devlet mülkiyetine yani bir nevi kamu mülkiyetine bağlı olmazdı. İktisadi teşebbüslerin hepsi tüccar kafalı insanlara bağlı olmalıydı onlara göre. İktisadi teşebbüsün müteşebbisi bildiğiniz burjuvalar olmalıydı.
Peki iktisadi alandaki kuruluşların devlete bağlı olamaması AKP felsefesine göre idealse nasıl oluyor da merkez bankasının devlete ya da siyasal otoriteye bağlı olması istenebiliyor? Hüsamettin Özkan diyordu ya “meğer vefa İstanbul’da bir semt adıymış” diye, bu ülkede tutarlılık bir semt adı bile değildir.
AKP tutarsızdır elbette. Hayat onları sıkılmış çamaşır gibi büktü. Kapitalizme ve onun neo-liberal versiyonuna bayılıyorlardı. Bir balık gibi mutlulukla içinde yüzdüler hep. Kana kana yuttular onu ama şimdi onun tarafından yutuluyorlar.
Bütün danışmanları ve hatta damat Berat Albayrak bile, neo-liberal “mevzuata” göre merkez bankasının bağımsız olması gerektiğini biliyor ve fakat olmuyor işte. Dünyanın AKP’ye acı sorusu şu: Eğer iktisadi alanın devlete bağlı olması iyiyse KİT’leri batan geminin malları gibi neden sattın? Yok eğer iyi değilse merkez bankasının sana bağlı olmasını neden istiyorsun?
AKP’nin şarkısı şöyle “döndüm kuru daldan düşen yaprağa, leylim ley”. Tarihin tecellisi ya da belirlemesi. Demek ki bilinci, varlık ve onun içinde bulunduğu koşullar belirliyormuş. 16 yıllık neo-liberal AKP bilinç değiştirdi, çünkü koşulları değişti. Varlık yokluk meselesiyle boğuşuyor.
Buraya kadar bile çok önemli değil.
Yeni daha garip bir fenomen daha var.
Yılların neo-liberal AKP’si ekonomik kriz yaşanırken gerçekleşen yerel seçimler esnasında birdenbire belediyelerin ucuza ürün dağıtımı yapabileceğinden bahsetmeye başladı. Deniyor ki belediyeler meyve sebzeyi üreticiden alacak ve şehrin çeşitli sabit satış noktalarından tüketiciye arz edecek. Kar amacı güdülmediği için üreticiden satın alınan fiyat üzerinden, meyve ve sebze tüketiciye ucuza satılmış olacak.
Ha gayret, sosyalizme bir adım kaldı. Ey sol liberaller siz de duyuyorsunuz bunları değil mi? Özelleştirmeci AKP, belediyelerin kamu hizmetini üstlenmesinden bahsediyor. Kar amacı gütmemekten bahsediyor. Halka ucuz ürün ulaştırmaktan bahsediyor. Eskiden Sümerbank’ı kastederek “devlet bezle uğraşmaz” diyorlardı, şimdi meyve sebzeyle uğraşmaya hazırlanıyorlar.
Ne anlayacağız bu işten?
Adorno’nun söylediği, bizim dillere destan döneklerin pek sevmediği bir söz var; yanlış hayat doğru yaşanmaz.
AKP’nin durumu budur.
Sakarya’daki Tank Palet Fabrikası’nı Katar’a satarken, kar amacı gütmeden meyve sebze satmaya devam edemezsin. Konu bu kadar açıktır. Eninde sonunda aslına rücu edersin. AKP’nin aslı ve eğilimi de rant amaçlı, çıkar amaçlı, kar amaçlı satmaktır. Rant, çıkar ve kar amacı gütmeden yaşayamaz.
İşte devrimciler doğru bir hayat seçmişlerdir ve onu doğru yaşayabilirler.
Hayat onları haklı çıkarır. Her zaman çok keyifli olmasalar da en azından bunun keyfini sürebilirler.
Onlar ki dünyanın son umudu, soyları tükenmeyen birer şahindirler. Onlar ki “kar amacı”nı seçime kadar değil sonsuza kadar mezara gömeceklerdir.
Emekçi Hareket Partisi’nin adayı yoldaş Özge Akman’ın ileri sürdüğü devrimci siyasal program herkesi sıraya çekiyor ve sıraya diziyor. Daha bu iyi günleri. Mücadelemiz AKP’nin gözbağcılık etmeye çalıştığı her konuyu açığa çıkaracak. Ak koyun kimdir kara koyun kimdir anlaşılacak.