Emekçi Hareket Partisi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı seçimleri için yoldaş Özge Akman’ı aday olarak ilan etti.
 
Hiç hızlı hareket etmek gerekmedi. Sol camianın çok sevmeye başladığı tabirle 'ön alınmaya' çalışılmadı. Açıkgözlülük yapılmadı. Çarklar işledi, tarihin tekerleği yavaş yavaş döndü ve pusulanın kırmızı ucu biraz titredikten sonra kuzeyi gösterdi.
Parti sakin adımlarla açıklığın ortasına doğru yürüdü ve sözünü söyledi.
Üzerine düşünüp taşınmış olduğu belliydi.
Uzun süredir rakipsiz olarak temelden eleştiri yapan oydu. Marksizmin bilimsel ve temelden sistem eleştirisini 'olsa da olur olmasa da olur' diye ele alanlardan değildi. Marksizmi unutmak, eleştirmeyi unutmaktır. Marks’ın söylediği anlamda uzlaşmaz çelişkileri gördü, sorunları gördü, krizleri gördü.
 
Son genel seçimlerde parti doğal ilerleyişin sonucu olarak bir politik program ileri sürme hakkının olup olmadığı tartışmasının içinde kaldı. Tartışma iki yönlüydü. Birinci yön daha teknik gibi gözüküyordu. O bakış açısına göre Marksistlerin HDP ve Demirtaş’ı desteklerken daha farklı bir program anlatmaya çalışmasına imkân yoktu. Çünkü seçime o girmiyordu. Bize göre parti, kendine göre nedenler, kendine göre sonuçlar ve kendine göre hedefler anlatabilirdi. Yani kendi köklü eleştirisini ve programını anlatabilirdi. Seçime o girmiyordu ama seçime gireni o destekliyordu. Bu da söz hakkına yol verirdi doğal olarak.
 
Program anlatılmasına asıl vahim itiraz ise ikincisiydi. “Gerek yok ki” itirazı. Düşününüz bir politik programın, bir politik mülahazanın anlatılmasına gerek yok denebiliyor. Bu yaklaşımı ileri sürmenin en uygun formülü bir matematiksel hesaplamanın gereği olarak oy verme tutumu içinde olmamızdı. Ya da neden oy vermeliydik? Çünkü oy vereceğimiz yer iyiydi. HDP’nin kendi metinlerinde ortaya koyduğu politik programın anlatılması dahi gerekli görülmüyordu.
 
Politik eleştirisi, politik programı ve bir ütopyası olmayanların hiçbir geleceği olamaz.
Değil ülke çete bile kuramazlar.
İşte parti son safhada bunların da içinden geçerek geldi.
Artık kendi temelden sistem eleştirisi, sosyalizmi hedef alan kendi politik programı ve kendi devrimci adayı var.
Politik programını arş-ı alaya kadar anlatacak.
 
Olsa da olur olmasa da olur değil mi? Tamam, çok iyi işte. Çekilin de anlatalım ruhumuzdakileri. Siz de anlatmayıverin. Fikirlerin değil matematiksel tesadüflerin sizi kurtarmasını bekleyin. Politik program savunanlar aynı yerde, savunmayanlar ayrı yerde.
 
*
 
Bu güne kadar politik program savunmamış olanlar ama bundan sonra savunacak olanlar:
Hoş geldiniz bu aleme kardeşlerim. Hatta politik program savunanları, yetersiz politik program savundukları için eleştirecek olanlar sizler de hoş geldiniz.
Günlerimiz şu sevilmeyen mahut tartışmasıyla geçecek. Ne kadar güzel.
 
Ovacık’ta Mehmet Maçoğlu arkadaşımız çok güzel işler yaptı. Bütün bu olumlu çalışmalar takdir edilmeyi hak ediyor. Ne var ki bir ilçe düzeyinde ne kadar olumlu işler yapılırsa yapılsın, bu işler ülke çapında sosyalist bir programın ihtiyacını karşılamaz. Onun yerine geçmez.
 
Lenin, "Ne Yapmalı?" eserinde şöyle ele alıyor meseleyi:
 
“Pek çok insan çok az bir teorik eğitimle hatta hiç eğitilmeden, hareketin pratik önemi ve pratik başarıları yüzünden, harekete katılmışlardır. Bundan Raboçeye Dyelo'nun, bir zafer havasıyla Marks'ın şu sözlerini aktarırken nasıl patavatsız olduğunu değerlendirebiliriz: ‘İleriye doğru atılan her adım, her gerçek ilerleme, bir düzine programdan daha önemlidir.’ Teorik kargaşalık döneminde bu sözcükleri yinelemek tıpkı bir cenazede yaslılara ‘gözünüz aydın!’ demeye benzer. Devrimci teori olmadadan, devrimci hareket olamaz. Moda haline gelmiş olan oportünizm vaazının, pratik faaliyetin en dar biçimlerine duyulan hayranlıkla birleştiği bir zamanda, bu düşünce ne kadar vurgulansa azdır.”
 
Dikkat edilirse sosyal medyada patlatılan sözüm ona solcu aforizmalara pek benzemiyor. Politik programın önemini anlatıyor. Devrimci geleneğin asıl kökü budur.
 
Şimdi bazı arkadaşlar, Maçoğlu’nu tarım ürünlerini üretmek konusuyla çok uğraştığı için eleştiriyor. Ne var ki burada, bir zamanlama sorunu var. Daha önceleri kimse eleştirmiyor, bilakis övüyordu. Ne zaman ki Maçaoğlu genel konularla ilgili de konuşmaya başladı ve Dersim’deki yerel seçimlerde aday olduğunu söyledi, işler değişti. O zamandan sonra daha fazla eleştirildiğini duyar olduk.
 
Maçoğlu genel konulara da girmeye başlamakla iyi yapıyor. Onda eleştirilecek olan tikel ve parçasal kalmaktı. Şimdi öyle yapmayıp Dersim geneli üzerine kafa yoruyorsa bu olumlu sayılmalıdır. Deryaya dalmış demektir.
 
Yoldaşlara birkaç söz bu kadar.
 
Seçimler süresince vaktimiz çok. Asıl olarak paranın, malın ve mülkün gücünü elinde tutanların temsilcilerini eleştireceğiz. Tel tel dökeceğiz onları. Eleştiri silahının ne demek olduğunu göstereceğiz. Başkasının emeğine hükmedenlerin saltanatı bitecek.