Hugo Chavez seçimleri kazandıktan sonra neo-liberalizmin kâr mantığını uygulamak yerine başka bir alternatifi gerçekleştirme yolunu seçti. Yoksulların koşullarını düzeltmek üzere sağlık, eğitim alanlarında yatırımları artırmaya ve gelir dağılımındaki adaletsizliği azaltmaya çalıştı. 1999-2013 döneminde büyüme 4,3’e yükseldi. Enflasyon düştü, işsizlik azaldı, emeklilik hakkı kazanan insan sayısı artış gösterdi.
Petrol gelirlerinden halkın refahını artıracak bir pay ayrılması mümkündü, o da öyle yaptı.
Liberaller tarafından bu durum “popülizm” olarak görülüyor.
Ah şu ücretlere zam yapılmasa. Enflasyon ne oluyorsa olsa. İşsizlik nerelere varıyorsa varsa. Bak gör o zaman ekonomiler nasıl tıkır tıkır işleyecek. Para her şeye harcansın ama yoksul halk için harcanmasın. Yoksa prensiplerden sapılmış olur. Sıkı para politikasından sapılır mı hiç?
Gören de diyecek ki bütün dünya ekonomilerini sosyalistler yönetiyor. Tam AKP sendromu. Hem hükümetteler hem de hükümette olmayanları sorumlu tutuyorlar olan bitenden.
Peki, 2008 iktisadi krizi de yoksullardan yana politikalar benimsendiği için mi çıktı? Hayır. O kriz ki 1929 Büyük Buhranı ile karşılaştırılabiliyor ancak. Yoksullara çarçur edildiği söylenen parayı boş verin. Mevcut paradan yüz katı kadar para türetildi ve evler yapıldı. Yine o paralardan yüz katı daha türetilip kredi yapıldı ve o evler satıldı. Liberaller bu konularda hiç sıkı değil. Fevkalade serbest ve sınırsızlar. Sıkı para politikaları emekçilere karşı depreşiyor.
Kimse yatırım bankacılarının, borsacıların, müteahhitlerin har vurup harman savurduğu ülke bile değil dünya kaynaklarından bahsetmiyor. Gerçekleşen değer kayıpları milyar dolar değil trilyon dolarlar düzeyindeydi. Yine de liberaller yoksullara kaynak ayrılmasına kızgın.
Ol nedenle liberallere çok kulak asmamak lazım. Onlar dönsünler de kendi kapitalist sistemlerinin yarattığı trajik ekonomik krizler üzerine düşünsünler.
***
İnsanlık Ekim Devrimi’yle birlikte, Paris Komünü’nün gelip takıldığı iktidarı elinde tutamama sınırını söküp attı. İşçi sınıfı, devrimci partinin rolü sayesinde iktidarı alabilir ve sürdürülebilir konuma geldi.
Ne var ki oluşan yeni iktidarlar, uzun vadede kendindeki bozulmayı engelleyemiyordu. Hem Ekim Devrimi hem de Çin Devrimi kendini bu sondan uzak tutamadı.
Sosyalistlerin artık en önemli sorun alanlarından biri budur. İktidarı alabilmek kadar önemli konu, yozlaşmaya uğramadan devrimi nihai hedeflerine doğru yaklaştırmaktır.
Lenin, devrimin hareketliliğini ayakta tutmak üzere kitle hareketinin ve örgütlü oluşunun farkındaydı. O nedenle son derece sivri bir şekilde ileri sürdüğü slogan “bütün iktidar sovyetlere”ydi. Devrimin ideallerine ulaşması kitlelerin canlı katkısı ve denetimiyle sağlanabilirdi.
Yoksullardan yana tercihleri olan Chavez ve Maduro da iktidarı alabildikten sonra tarihte görülen zorluklarla karşılaştılar. Onların iktidarının da bazı bozulmaları yaşadığı söylenebilir.
Dikkat çekici iyi yönleri olarak ise kitleleri ikna ederek iktidara gelmeleri sayılabilir. Kitleleri, yoksulları, emekçileri ikna etmeyi önemsediler ve hatta seçimler yoluyla iktidara gelebildiler. Üretim alanlarında emekçilerin kararlara katılmasını sağlama prensibiyle hareket ettiler.
Demek ki ders çıkarabiliyoruz ve bazı ilerletici yöntemleri deneyebiliyoruz.
***
Venezuela, Küba’ya yakınlaştı ama ABD ile anlaşmadı. Kapitalizmin üretim ilişkilerini sorguladı. Petrol sektöründen başlamak üzere, kamu mülkiyetini artırıcı hamleler yaptı.
Özel mülkiyet eleştirisinin bilindik sol tarafından pek önemli bulunmadığı zamanın koşullarında, güncel bir mülkiyet eleştirisini fiilen yapabilmek nereden bakarsanız bakın önemlidir. Eğer biriken artı değeri ve artı ürünü üretenler emekçiler ise bu devasa artı ürünün nasıl kullanılacağına sermaye sahipleri karar veremez.
Bolivar’ın ülkesindekiler bunu kendi meşrebince söyledi.
Üretilmiş olanın nasıl kullanılacağı hakkında yoksullar ve üretenler lehine kararlar verdiler.
Bu da doğal olarak uluslararası finans-kapitali rahatsız etti. Venezuela’da o aktörlerin önemli bir hamlesi var.
Nicolas Maduro ve ülkede yoksulları güçlendirmeye çalışan politikalar uygulamış bir iktidar çekip gitsin isteniyor. Tam da İran’a yönelik yaptırımlar artarak gündeme geliyorken dünyanın en büyük ham petrol rezervlerine sahip ülkesinde gerilim yükseltiliyor.
Emperyalizme karşı olanlar ABD’nin Suriye’yi esaret altına almasını nasıl reddederse Venezuela’nın da esaret altına alınmasını reddeder.
hakanozturk1871@gmail.com