Sosyal medyada insanların yıllar içinde değişimini gösteren #10yearschallenge akımı kısa sürede yayıldı, 10 yıl öncesi ve sonrasındaki yan yana fotoğraflar, milyonlarca kişi tarafından paylaşıldı. ABD’de bir şahsın “yaşlanmaya meydan okuma” amacıyla yaptığı kişisel bir paylaşımın gördüğü ilgi üzerine önce Facebook’ta ünlüler ile başladı. Ardından herkese ve diğer sosyal medya mecralarına da sıçrayıp toplumsallaşınca, komplo teorilerinin yaygın olduğu çağımızda, toplumsallaşan her olguda olduğu gibi arkasında “büyük oyun” olabileceği de gündeme geldi. Şimdi insanların gönüllü olarak paylaştıkları bu görsel verilerin, ileride “yüz tanıma teknolojileri”, “yapay zeka çalışmaları” ya da reklam şirketleri için bir veri kaynağı olarak kullanılma riskini konuşuyorlar.
Bana göre komployu bırakıp gerçeklere bakmalı. Bu akımın Türkiye’de kişisel paylaşımların ötesine geçerek toplumsal sorunları ifade etmenin bir aracı haline gelen gerçeklik olgusu önemli mesela. Dünyanın başka bir ülkesinde basit başka bir amaçla ve kişisel başlayan herhangi bir sosyal medya kampanyası bile bizde ve bizim gibi ülkelerde anında politikleşerek toplumsallaşabiliyor. Yaşadığımız gerçek sorunların ifade aracı oluyor. Türkiye toplumu, başta ekonomik kriz ve şiddet başta olmak üzere, yaşadığı ne sorun varsa onları da paylaştı. 10 yıl içinde değişen dolar kurundan halkın borçlanma oranlarına, zamlardan doğanın yok edilmesine, derelerin kurumasından betonlaşmaya kadar birçok meseleyi dile getirdi. Kısaca bu “meydan okuma” işi, onca sorunumuz varken bunları ifade etmenin üzerinde görülmemiş bir baskıyı yaşadığımız koşullarda, ifade özgürlüğüne ne kadar ihtiyaç duyduğumuzun bir başka örneği oldu.
En çok da daha fazla şiddet ve baskıya maruz bırakılan kadınlar için böyle oldu. Nitekim Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, artık hayatta olmadıkları için 10 yıl içinde yaşadıkları değişimi asla gösteremeyecek olan kadınları paylaştı. 10 yıl önce erkek şiddetiyle öldürülmüş olan kadınlardan geriye en son o yıllarda çektirdikleri fotoğraflar kalmıştı. Aslında bugün paylaşacak fotoğrafı olamayan, 2009’dan bu yana yıllar içinde kadın cinayeti ile hayatını kaybetmiş binlerce kadın var. Kadınların ağır sorunları devam ederken, Platform da her fırsatta bu sorunlara dikkat çekmeye ve öldürülen kadınları unutturmamaya devam ediyor. Kadınlar, 10 yıllık meydan okumaya da bir anlamda meydan okuyarak ve bir anlamda onun gücünü arkasına alarak her durumu mücadelelerinin alanı haline getiriyorlar. Bunun kendisi ve kadınların yaşama mücadelesinin destek görmesi çok olumludur.
Bu arada başörtüsünü çıkarma kararı almış kadınların, “özgürleşmek” ile sembolize ettikleri paylaşımlar da gündem oldu. Buna karşılık başörtülü kadınlar da örtüleriyle özgür olduklarını söyleyen paylaşımlar yaptılar. Gerçek şu ki kıyafet ile ilgili özgürlük alanı tartışması, ona karışıldığı zaman başlar. Hani okul müdürünün “topuklu ayakkabıya” karışmaya çalışması veya “şort” giydiği bahanesiyle bir kadının saldırıya uğraması gibi. Başörtüsünü, başörtüsünü çıkarmayı, şortu, topuklu ayakkabıyı, makyajı ve devamında -bireysel özgürlük alanına giren her şeyi- savunabilir ya da eleştirebilirsiniz, cinsiyetçi bulabilir ya da bulmayabilirsiniz ama karışamazsınız.
Bunun dışındaki her zorlama, kadınlar arasında birleşme değil kutuplaşma yaratır. Bu yüzden de isteyen başörtüsünü çıkararak isteyen de başörtülü 10 yıl paylaşımı yaparak herkes özgür olsun. Birbirimize karışmayalım, kadınlar hayatına kendi karar versin, hele de erkekleri hep birlikte karıştırmayalım. Kadınlar için kıyafete karışılması, erkeklerin hiç yaşamadığı bir baskıyı arkasına alıyor ve bu baskı bugün kadınların hayatlarına mal oluyorken, kutuplaşmaya değil ortak sorunlarımız etrafında birleşmeye ihtiyacımız olduğu unutmayalım. Ancak o zaman birbirimizle fikirlerimizi konuşma mesafesine gelebilir ve hiç kuşkusuz o zaman kendi özgün fikirlerimizi de konuşabilir, tartışabilir oluruz.
Bugün tıpkı “Kıyafetime Karışma” eylemleri döneminde olduğu gibi, birbirine benzemeyen kadınların ortak bir güç oluşturmasına ihtiyacımız var. Bakın, hep birlikte defalarca reddettiğimiz çocuk istismarcılarına af konusu yine önümüzde mesela.
Bırakalım, kadınlar nasıl giyinmek, nasıl yaşamak istiyorsa öyle yaşasın ama yaşasın. Asıl olarak ne giydiğimizi hiç ayırt etmeden üzerimize gelen şiddetle, yok sayılmayla, hor görülmeyle mücadele etmeyi, asla bırakmayalım.