Kadına Yönelik Şiddet İle Uluslararası Mücadele Günündeyiz, sene 2014. Türkiye’deyiz. “Ölü Kadınlar Memleketi” diye kitaplar yazılan ülkedeyiz,  kadın cinayeti haberleri ana haber bültenlerinin ayrılmaz parçası olmuş.

KADEM adlı bir kadın derneği, adı “Kadın Ve Adalet” olan bir zirve düzenliyor.

Bir yerde kadınların can meselesi var ise elbette bu davaya sahip çıkanlar da var. Kadınların kendi hayatlarına karar vermek uğruna can vermesini Türkiye’de feminist mücadelenin başlıca konusu kabul edenler için, bu sorunun muhataplarının katılacağı bu toplantı önem kazanıyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun temsilcileri, soru sormak üzere oradalar. Ancak bir tek soruya bile tahammülü olmayanlar, kadınları zor kullanarak dışarı çıkarıyorlar. Ardından da Erdoğan anayasayı, evrensel hukuku ve kadın haklarını ihlal eden ayrımcılık dolu bir konuşma yapıyor, suç işliyor.

Danışmanları ona muhtemelen Rawls gibi birkaç liberal felsefeciden ve liberal kadın akademisyenden yarım yamalak şeyler anlatmış, “eşdeğerlik” diyor, “ adalet” diyor felsefe yapıyor. Öyle bir yere varıyor ki bir ara; kadınlar kadınlarla, erkekler erkeklerle eşittir diyor, tarihin en derin farkını “sınıf farklarını da” bir çırpıda ortadan kaldırıyor. Ama Erdoğan’ın esas fikri böyle olmadığı, felsefeyle de bir alakası olmadığı için o noktada bile duramıyor, kendini tutamıyor, “fıtrat” çıkıyor sahneye, eşitliği tümden reddediyor, feministleri hedef gösteriyor, hızla dünyaya, yüzyıla, tarihe ters kendi özel fikirlerine geçiyor.

*

Birincisi, bütün bunlar normal kabul edilemez. Erdoğan’ın bulunduğu makamdan yeni kadın cinayetlerinin önünü açacak şekilde konuşmaya hakkı yoktur. Evet, kendi fıtratı bu olabilir. Ama bu çağdışı fikirlerini cumhurbaşkanı olarak konuştuğu hiç bir yerde kamuoyu ile paylaşamaz. Emine Erdoğan, Sümeyye ve kendi çakma kadın dernekleri ile sohbetlerinde dilediği kadar konuşabilir, basının önünde böyle konuşamaz. Hele de Türkiye son raporlara göre kadınların eşitliği için gösterilen çaba konusunda,  Suudi Arabistan’tan bile geriye düşmüş iken bir cumhurbaşkanı ağzını toplamalı, aklını da başına almalıdır. Mesela TBMM’de, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu var. Onu ne yapacak Erdoğan? Bakanlığın adından “kadının” çıkarıldığı gibi o komisyonu da “yeni bir ahlakla” düzenlemeye kalkışacak ise, boşuna yorulurlar. İşte kadınların dışarıda ve içerideki mücadelesi sonucunda, bir yeni komisyon daha kuruluyor;  “Kadına Yönelik Şiddet ile Mücadele Komisyonu”.  Nihayet ne zamandır olması gerekeni kazanan kadınlar, elbette komisyonun görevini yapması için de ve ayrı bir “Kadın Bakanlığı” kurulması için de, sonuna kadar mücadele edecekler.

İkincisi; Erdoğan feministleri hedef gösterip ayrımcılık yapamaz. Kutuplaştırma siyasetini kadınlar için de deniyor, konuşmasında “feministlere anlatamadık, anlayanlarla devam edeceğiz” diyerek bu sefer de kadınları bölmeye çalışıyor. Ona en güzel cevabı omuza omuza mücadele veren kadınlar veriyor. O bölmeye çalıştıkça, kadınlar birleşiyor. Ve bu kadınlar, bir feministin kılına bile zarar gelirse, Erdoğan’dan hesap soracaktır.

Üçüncüsü anne olup olmamak tabi ki fıtrat değildir, seçilebilir bir tercihtir. Kadınların eşit haklarına kavuşması için mücadele eden her kuşaktan kadın arasında da, anne olan da vardır, olmayan da. Erdoğan’ın burada saldırdığı şey; kadınların modern dünyada hayat tarzlarının çeşitlenmesi, çalışma hayatına daha çok kadının katılması, doğum yaşının yükselmesi daha da önemlisi kadınların anne olup olmamaya içgüdüyle değil “akılları” ile karar verebilmesidir. Muhtemelen o salonda konuşurken dinleyiciler arasında da böyle kararlar almaya çalışan kadınlar vardır ve onlar adına da, hiçbir kadın adına da Erdoğan konuşamaz.

Kadınlar özgürce konuşacak, Erdoğan’sız bir ortamda kararlar alacak, bu saçmalığı durduracaktır. Bir gün o salonlardaki kadınlar anlar herhalde. Erdoğan’ın bugün yaptığı gibi kadınlar için adalet konuşurken birden ihalelerle ilgili dert yanma haline tanık olanlar arasında, “Galataport”  konusuna nasıl geçildiğini soranlar olmalı değil mi? O kadar maneviyattan dem vururken birden rant, para ve son derece maddi konulara nasıl geldi sahiden?  İşte Eroğan’ın konuşmasının tam bu noktası ise mantık zincirinin tam olarak bütün zerreleriyle ortadan kalktığı andı. Psikanalitik olarak çözümlemeler yapılabilir; Erdoğan annesini kaybettikten sonra, kendisine oy veren kadınlar toplamını anne yerine koyup dert yanıyor, iç döküyor gibi yorumlanabilir bunlar. Çünkü öyle bir “poz”, öyle bir karakter atmalar “X liderle barışmam”, “ben şöyle bir insanım” filan.

İyi ama o salonda “düşünce” namına bir kırıntı varsa der ki; bunları burada niye anlatıyorsun? İnsan böyle dertlerini ailesine, arkadaşlarına o da olmaz ise terapistine anlatmalıdır. Hele de Erdoğan “hukuk başka, yasa başka” dediğinde tam olarak ne kastettiği sorusunu o salonda soran yok mudur? Kaçak yapılan “binodalı saltanat” ile başını sokacak bir oda bulamadığı için öldürülen kadınları, bir lira için yasadışı madenlerde çalışmak zorunda kalıp orada ölen işçileri hatırlayan yok mudur?

 Erdoğan “vicdan” diyor, ben “düşünce” diyorum “düşünce”. Hani kadın, erkek tüm insanlar için, insan olmamızı sağlayan esas. Bir vicdandan söz edilecek ise o “toplumun vicdanı”dır ve onu harekete geçirecek esas soruları sormamızı bize sağlayan şey “düşünce”dir.

Düşünceyi, soru sormayı unutmayan mücadele eden kadınlar elbette var. Ne Erdoğan, ne AKP ne de hiçbir sorumlu bu kadınlardan, bu sorulardan kaçıp kurtulamayacak. Kadınların eşitliğine, tüm insanların eşitliğine inanan kadınları kimse susturamaz.

Kadınlar yaşasın diye, kadınlar konuşacak.