Hayatta iyi haberler de var, kötü haberler de.
Hayat böyle; çelişki var. “Kış Uykusu” bu yüzden de ödül aldı.
Benzer biçimde bugün bir iyi, bir kötü haber var. İyiden başlayalım; nihayet yıllardır olması gereken oldu, TBMM’de “Kadına Yönelik Şiddeti Önlemek İçin Komisyon” kuruldu.
Türkiye’de her gün kadın cinayeti yaşanır, binlerce kadın şiddetten korunmaya çalışırken, böyle bir komisyonun şimdiye kadar kurulmamış olması elbette büyük bir felaket. Ama biz seviniyoruz çünkü bu meclisteki ve dışarıdaki kadınların mücadelesi ile kazanıldı, buna seviniyoruz. Daha birkaç gün önce, sorunların birinci dereceden sorumlusu olan bakan Ayşenur İslam’ın kendisine kadın cinayetleri ile ilgili sorulan sorulara “benim hiçbir alakam yok” tonunda cevap verdiği bir memlekette, kadınları böyle bakanların eline bırakmadığımız için seviniyoruz komisyon kurulmasına.
Dört partinin de uzlaşısı ile kararı alınan komisyon Salı günü resmiyet kazanacak. Çalışmaya başladığında ise ilk görevinin kadın cinayetlerini durdurmak olması icap eder. Çünkü – buradan kötü habere geçebiliriz - en son ayrılmak istediği için Arzu kardeşimizin “benden sonra sana hayat yok “ diyerek kolunu bacağını kesti kocası. Arzu şimdi hastanede, kolu kanadı kırık ve vücuduna yayılmış enfeksiyon ile hayat mücadelesi veriyor. Hayatta kalır ise de kolu yok, bacağı yok.
Türkiye’de kadınlar öyle bir gerçekte yaşıyor ki, ya ölüyorlar ya da ölsem daha iyiydi bile diyebilecekleri bir vahşeti bile görüyorlar. Kırıkkale’de bir başka kardeşimiz de erkek şiddeti nedeniyle yoğun bakımda. Kendisine yönelik saldırıda o hayatta kalmış, ama babası hayatını kaybetmiş. Yani hayatta kalırsa, onun da artık babası yok. Adı kadın cinayeti olan bu gerçek, işte böyle bir gerçek haline geldi artık.
*
Sene 2014 ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddet ile Mücadele ve Dayanışma Günü arifesindeyiz.
Türkiye’de kadınlar bu haldeler AKP.
Evet, kadınların ezilmesine neden olan çelişki; kadın ile erkek arasındadır.
Ama aynı zamanda bugün kadınlar bu halde iken, bin odası ile yüzsüzce sırıtan “kaçak saray” arasındaki o uçurum var ya, işte kadınların hayatını her gün çalan aynı zamanda budur.
AKP kadınların hayatına her anlamda kast ediyor. Erkeklerin eline silah vermiyor olabilir. Ama binlerce kadının, ateş gibi bir şiddetten korunmak için başını sokacak bir odası bile olamaz iken, orada bin oda boş duramaz.
Tabi odaları yaptıranların hayali, o odalara para doldurmak olabilir. Kadınların ise hayal değil bir kararı var; bütün bunlara karşı mücadele veriyor kadınlar ve bundan böyle omuz omuza verecekler. İlk kez en can yakan soruna; kadın cinayetlerine karşı çözüm bulmak için bir araya gelen kadınlar bu birleşik zemini sürdürme kararı aldı. AKP’nin kadını yok sayan siyasetine karşı birlikte siyaset üretecekler. Kadınlara saldırıdan gerek kadın cinayeti ile gerek işçi ölümüyle en çok payını alan emekçi kadınlarla örgütlenecekler. Çünkü insanlığın en yaman çelişkisi emeğiyle geçinenler ile emeği sömürenler arasında. Bu bakımdan kadın hareketinin gündemi de, mesela emek örgütlerindeki erkeklerin, aynen kendimize benzeyen kadınlara ne yaptığı ne yapmadığı olamaz. Gündem bize benzeyen –benzemeyen toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan kadınlarının yaşadığı gerçek sorunlar olmalı. Çünkü kadınlar bakımından çelişki, örneğin emek örgütlerindeki solcu erkekler ile solcu kadınlar arasında değil, erkek egemenliğinin somut biçimleri ile tüm kadınlar arasında cereyan ediyor ve ölümlere varıyor. Ve kadınların mücadelesi bu gerçeğin üstünü örten, gizleyen her şeye karşı olduğu gibi, esasta bu mücadele okunun sivri ucu, esas baskı aygıtlarına karşı yönelir. Yani kadın hareketi, mücadele enerjisini bizi ezen esas kuvvetlere, erkek egemenliğine, sisteme ve bugün sistemin sözcüsü AKP’ye elbette yöneltecektir.
Bütün dikkatimiz ve gücümüzle ortak düşmana karşı omuz omuza.