Şimdiye kadar, kadın cinayetlerini durdurmak için toplantılar yaptık, kararlar aldık, defalarca eylem yaptık, davaları takip ettik. Yürüyüşler de yaptık, yürüyüş yasaklarına karşı çarpışmalar da. Sadece protesto etmedik, çözüm de sunduk: Meclise, Bakanlıklara, Valiliklere gittik, devleti göreve çağırdık defalarca.

Nerede bir kadın kardeşimiz öldürülse, oraya koşup karanfiller bıraktık “yaşatacağız” dedik.

Nereye çağrılsak koştuk; kadın cinayetlerinde gerçekleri anlattık.

Şimdi de bu gerçeği değiştirmeye niyetli, farklı kurumlardan pek çok kadın bir araya gelerek konferans yapıyoruz.

Evet, bin tane şey yaptık ve en nihayetinde Türkiye’de “kadın cinayetleri” gerçeğini herkes duydu. Yönetenler ve sorunu örtmeye çalışanlar rahatsız oldu bundan, taşlar yerinden oynadı. Hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Toplum değişti; şiddete karşı sessiz kalmak yerine kadın kardeşlerinin yanında yer almaya başladı.  Bütün bunların sonucunda kadın hareketinde de önemli bir etki, değişim yarattı; daha önce kadın cinayetleri ile bağ kurmayan küçük burjuva feminizmi bile sorunla bağ kurmaya, dava takip etmeye başladı.

 *

Buraya kadar iyi, güzeldi ama kadın cinayetleri devam etti.

Türkiye’de AKP, daha önce görülmemiş bir rejim kurmayı deniyor ve başta kadınlar, gençler üzerinden “özgürlükleri”, “Yeni Türkiye” ye göre düzenlemeye çalışıyor, yani tam IŞİD’leşiyor iken başka türlü bir şey lazımdı.

Bu yüzden birlikte yol yürüdüğümüz ve yürüyeceğimiz dost kurumlar ile bu sefer yeni bir yol yürümek gerekti. Gezi direnişinde birlikte TOMA’nın karşısında durabilenler, AKP’nin kadınlara verip verebileceği en üst düzeyde zarar olan kadın cinayetlerinde artış için çözüm de bulabilirler. Biz de önümüzdeki dönemi kadınlar için aydınlatmak, eşit söz hakkıyla demokratik biçimde kadınlara bir yol çizebilmek için birlikte Kadın Konferansı örgütlüyoruz.

Çünkü çözüm konuşmalı, kuvvetli konuşmalı, bu sefer de aklımızı ve emeğimizi birleştirmeliyiz.  Şimdiye kadar yaptığımız en büyük toplantıyı yapmalı, şimdiye kadar buluşmamış kuvvetler buluşmalı, birleşmeliyiz.

Çözümü de örgütlemeliyiz.

Ancak omuz omuza verirsek yenebileceğimiz bin tane meselemiz var.

Bugün bir kadın katili çıkıp “öldürme hakkımı kullandım” bile diyebiliyor. İşte o adamı, kadınların kahkaha hakkını, bedensel her tür hakkını, yaşamsal haklarını yasaklamak isteyen, kadın katillerini televizyonlara çıkarıp olmayan bir “söz hakkı” tanımaya çalışanlar yarattılar.

O adamı bu ülkeyi yönetenler yarattı.

Çıkıp da hiçbir siyasi sorumlu bu adamı kınamadıysa, biz Kadın Konferansı yapmalıyız.

Onları yenmeliyiz.

*

Bir gecede binlerce zeytin ağacını kesenleri, ağaçları keser gibi her gün kadın kesenleri durdurmak için,

2008’den Ekim ayı sonuna kadar geçen sürede öldürülmüş olan bin yüz doksan iki kadın kardeşimiz için,

Bu sene daha şimdiden geçen yıldan daha çok kadın öldürülmüş olduğu için,

Hayatta kalmak için çırpınan koruma altındaki on binlerce kadının yaşaması,

Bir daha hiç bir kadının bu acıyı yaşamaması için konferans yapıyoruz.

Bu kadın kardeşlerimiz, erkek egemenliğinin ve şiddeti besleyen AKP’nin kadınlara verip verebileceği en büyük zarar olan kadın cinayetlerini, yani “yaşam hakkı”nı simgeliyor. Aynı zamanda kahkahanın, çocuk doğurma ya da kürtaj olma hakkının, kızlı-erkekli oturmanın, boşanabilmenin, kendine bir hayat kurabilmenin, haklarına kavuşmanın sembolleri onlar.

Onların hakkını yaşayanların sorması ve tüm kadınların kurtuluşu için konferans yapıyoruz.

Ve şimdi akibeti belli olmayan binlerce kadının faili IŞİD kapıda. IŞİD’e karşı direnen kadınlar için de konferans yapıyoruz. Çünkü biz de Türkiye’deki IŞİD gibi düşünenleri yenmeliyiz.

Bu sefer de aklımızı, sözümüzü üretmeli ve birleştirmeliyiz. Kadın konferansı ile kararlar almalı, mücadelemizi ve kararlılığımızı büyütmeye çalışmalıyız.

Kadın Konferansı için bin sebep var ise, emin olun kadınların da bin çözümü olacak.

* **********

*Bir not: Konferans, duyurularında da belirtildiği gibi “tüm kadınlara” açıktır, bunun anlamı: erkeklere açık değildir. Ancak bir tevatüre göre; konferansın örgütleyicilerinden olan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun faaliyetlerine erkekler de katılıyormuş. Ve bu sebeple emek örgütlerinden bazı kadınlar konferansa katılamayacaklarmış. Oysa Platform eylemlere katılmak isteyen erkekler ve bu görüşü savunan kadınlar tarafından genelde tersi yönde eleştiriler almıştır. Ha, erkeklerden kasıt, öldürülen kadınların aileleri ise, o da Platform tarafından düzenlenmiş, aileden erkeklerin katılabildikleri ve katılamadıkları toplantı ve eylemler tanımlanmıştır.

Ve asıl olarak; toplumsallaşan bir kadın hareketi istiyor isek, bunlar hepimizin önündeki üzerine düşünmemiz ve çözmemiz gereken sorunlardır, öyle kestirmeden yanıtı yoktur. Batı’daki kadın hareketi, bu meselede hem kadın mücadelesinin öznesinin kadınlar olduğunu anlatmalı, öte yandan toplumsallaşmanın önünü de kapatmayacak bir yanıt vermelidir. Hiç böyle bir sorunu yokmuş gibi davranmak ya da hiçbir formül aramamak politik değildir.  En azından ben, yıllarca 8 Mart alanlarında gelen erkeklerin alana girmesini önleme görevlilerindendim. Ve şimdi, o zamanlarda ancak onu bir erkek getirirse alana gelebilen Kürt kadın kardeşlerimiz iyi ki o mitinglere gelmiş, o sorunlar iyi ki olmuş, hem boğuşmuş hem de gerçekliği anlamaya çalışmışız iyi ki diye düşünüyorum. Çünkü ancak o toplumsallığın içinden geçilerek durum değişti, bugüne ilerledi. Bunu henüz Batı’da yaşayamadık ve asıl dert edilmesi gereken budur. Devamını başka yazılarda ve elbette her konuda ifade özgürlüğü ve eşit söz hakkıyla yürüteceğimiz konferansta -dileyen olursa - konuşmak üzere.