Ülkemiz yine dünyada başka bir örneği görülmeyecek, bu anlamda kara mizah tarihine geçecek bir eyleme sahne oldu. Adlarına “Aile Platformu” diyen sekiz erkek, Taksim’de bir eylem yaptı. Ellerinde tuttukları pankartta – ki sadece bir pankart tutabilecek sayıdaydılar- yazan slogan, bu derece absürd bir başka eylemi; Hollanda Konsolosluğu önünde yapılan “portakal kesmeyi” akla getirdi.

Pankartta “Aile yıkan küresel savaşa dur de” diyordu.
 
Günlerdir çağrısını yaptıkları bu “küresel eyleme” nedense pek icabet eden de olmadı. Üstelik “ailenin” A’sını şapkalı yazmaya çok dikkat ettikleri -kendileri için ürettikleri sahte “mağduriyeti” buradan bile sürdürmeye çalıştıkları halde… Halkımız şapkalı A görünce birdenbire bu erkeklerin çok nezaketli insanlar olduklarını düşünmeye başlamıyor. Zaten en geleneksel haliyle bile bizim memlekette kadınların da girebildiği ortamlara “aileye mahsus” denilirken nedense bu aileye hiç kadın dahil olamamıştı…Ellerinde tuttukları dövizlerde “Toplumsal cinsiyet eşitliğine hayır”, “Reissiz aileye hayır”, “#6284 aile yıkıyor” yazan, kadınlardan nefret eden bu utanmaz erkeklere halkımız neden itibar etsin ki?
 
Ama kuşkusuz sekiz kadın düşmanı erkek, bundan çok fazla sayıda erkeğin emellerini temsil ediyor. Bu açıdan durum biraz da, güleriz ağlanacak halimize, durumu.
 
Türkiye kadınlar yeteri kadar zor günler yaşarken, her gün boşanmaya çalışırken öldürülür, yaralanır, işsizlik yaşar, çocuklarını kaybeder…sürekli hayatımıza kastedilirken, bu sorunların çözümü için somut bir adım olmadığı gibi, bizi daha zor günler beklediğine dair emareler var. Kadınların mevcut yasalarda tanımlanan neredeyse tüm haklara, yani aslında yasaya karşı bu kadar açık bir saldırganlıkla eylem yapılması cüreti bile bu emarelerden biri.
 
Ne istiyor bu adamlar?
 
6284 kaldırılsın istiyorlar. Kadınlarının sesinin erkek şiddetiyle her gün ölümle kesildiği ülkede, onları koruyacak tek yasayı istemiyorlar. Aileye asıl zarar veren erkeklerin bilinçli biçimde işlediği şiddet suçları iken, devlet de çoğunlukla bu erkekler gibi düşünüyor ve yasayı uygulamıyor. İşte tam bu yüzden o korumak istedikleri “aile”, içinde kadınların öldürüldüğü, çocukların istismara uğradığı, belki şans eseri hayatta kaldığı aile. Devlet 6284’ü uygulamadığı her durumda, aynen bu adamların suç ortağıdır.
 
Başka ne istiyorlar? “Ömür boyu  nafaka” kaldırılsınmış. Öncelikle adı böyle olan bir nafaka yok. Üç tip nafaka var; sadece boşanma süresinde geçerli olan “geçici nafaka”. Boşanma sonrasında ise çocuğun bakımı için gereken “iştirak nafakası“ ve “yoksulluk nafakası” var. Kadınlar bunlara ancak, boşanmayı getiren olaylarda daha az kusura sahip olunması ya da kusursuz olunması gibi koşullar varsa hak kazanıyor. Peki sonra ne oluyor? Böyle zorlu hak kazanılan nafakayı da erkekler ödemiyor, borca bırakıyor. Devlete güveniyorlar, nitekim bir süre sonra af da geliyor. Parası olan da olmayan da bunu öğrenmiş. Devlet, nafaka konusunda kadınlardan yana olmadığı her durumda, erkeklerin bu nefretine ve paragözlüğüne ortak oluyor.
 
Bir de çocuklarını görmeleri önündeki engellerin kalkmasını istiyorlar bu adamlar. Oysa biz, karısına şiddet uygulayan, çocuğunun gözü önünde en berbat suçları işleyenlerin, çocuklarına da zarar verdiklerini, öldürebildiklerini bile gördük. Devlet tam tersine, çocukların haklarının bu kadar ağır ihlal edildiği ortamda, önce çocuğun yüksek yararını düşünmek zorundadır.
 
En son istekleri; eşitliği kaldırmak ve yeniden aile reisi olmak imiş.
 
Şöyle söyleyeyim; kadınların eşitliğini “kaldırmaya” kimsenin gücü yetmez. Henüz tam olarak uygulansa da uygulanmasa da eşitlik için yüzyıllarımızı verdik, kadınların elinden kimse alamayacak bunu. Aile reisi diye bir şey bir daha asla olmayacak. Bunu da şöyle söyleyeyim; bu kadar reisliğe meraklı bir toplumda diyelim ki aile içinde bunu yeniden şeklen yasaya da büründürseler fiilen, gerçek hayatta hiçbir erkek kadınların evin içinde asla bir daha reisi olamayacak. Hangi dünya görüşünde olursa olsun kadınlar, bunu mutlaka boşa düşürecekler. Şimdiden hem bu rezil eylemi yapan adamlar bilsin, hem de aslında normalde bir grup meczup sayabileceğimiz bu adamlara arka çıkanlar, çıkmayı kafasından geçirenler bilsin.
 
Bizim için asıl tehlike bu adamlar değil,  onların eşitlik ilkesini en başa yazan anayasa başta olmak üzere, Medeni Kanun, Türk Ceza Kanunu, 6284 Koruma Kanunu gibi tarihi en köklü kanunlar için “kaldırılsın” diye eylem yapma cüretini bulduğu ortamı yaratanlardır. 
Görev devletindir, anayasaya aykırı bile olmayan birçok ifadeye, eyleme “suç” muamelesi yapılırken, bu adamlar hakkında ne yapılacak? Ve asıl önemlisi bundan sonra kadınları ve çocukları korumak için ne yapılacak?
 
Bugün geldiğimiz noktada bu devlet nasıl bir devlet olursa olsun, çocuklar için altına imza attığı koruma planlarını, kadınlar için kendi çıkardığı yasaları uygulamak zorunda. Görevini yapmadığında da kadınlar asla peşini bırakmayacak, bilsin.
 
Bugün Suudi kadınlar, yani hiçbir şeyi olmayanlar, kendilerine hiçbir şey verilmemiş; “insan yerine konmamış” kardeşlerimiz bile o şartlarda eylem yapıyorsa, o arabaları, bu horlanmanın üstüne üstüne sürüyorsa, Türkiyeli kadınlara da amansız bir mücadele görevi düşer.
 
Kadınlar kendi görevlerini -Duygu Asena’nın hep önerdiği gibi; onun deyimiyle- “ayakları yere sağlam basarak” alıyorlar. Asıl devlet görevini yapsın.
 
Kadınlardan nefret eden, çocukları eşya gibi görenler bir daha böyle bir eylem yapamasın.