Eşi maden kuyusunun derinliklerinde kalan kadın ağlıyor ve anlatıyor.

“Yukarı çıksa ne olacak ki” diyor.

Maaşların verilmediğini anlatıyor, bir gün yüzü görmediklerini anlatıyor, yoksulluğu anlatıyor.

Yaşadığı yoksulluğu, eşinin sağ geri dönmesinin bile değiştiremeyeceğini biliyor artık. Yoksulluk gırtlakta.

İnsanlar bu kadar yoksul ve çaresiz oldukları için, her yönden köşeye sıkıştırıldıkları için iniyorlar o toprağın derinliklerine zaten.

Bunu neden anlatıyorum?

Yoksulluğun önemli olmadığını sananlara gerçeği apaçık gösterebilmek için.

Bu bir “sıkıntı” değil, sorunların-çelişkilerin şahıdır.

Bir kadına kocasının sağ kalması ihtimalinin bile iyi haber olarak gözükmemesinin sebebi, sonsuz yoksulluktur.

En azından bunun toplum için birinci madde olduğunu anlıyoruz.

Eşinin sağ kalmasından bile daha önemli olan bir madde.

 

*

Siyaset bu ana sorun üzerine kurulmalıdır.

Bu soyut değildir.

Kimliğine, köküne-başına göre değişmez.

Kapsayıcı, bütünleştirici ve ülke çapında bir sorundur.

İnsanlar yoksullukla hizaya sokulmaktadır. İnsanlar yoksullukla maden kuyusuna sokulmaktadır ve orada öldürülmektedirler.

Yoksulluk sadece az peynir yemek değildir bizim ülkemizde.

Aynı zamanda ölmektir.

Ama artık yoksullar, sağ kalmanın bile bir çözüm olmadığını görmeye başlamışlardır.

Cuma namazını gösterişle kılıyor diye Erdoğan’a oy vermiş olabilirler.

Ne var ki kadınlar yoksulluk canına tak ettiği için; değil Tayyip Erdoğan, kendi kocalarından bile vazgeçer hale gelmişlerdir.

Hep  yoksulluklarından bahsetmektedirler.

Yoksul oldukları dünyaya kahretmektedirler.

Sol işte bu işaretlere bütün dikkatini vermelidir.

Çıkış buradadır.

Çıkışı hem sol, hem de halkımız çok açık görebilirse hepimiz cıva gibi o tarafa doğru akabiliriz.

Yoksulluğun, ezilişimizin, sömürülmemizin ve öldürülüyor olmamızın çaresi budur.

 

*

Toplum o kadar çok şeye evet demiş haldedir ki, haddi hesabı yok.

Artık uçurumun kenarında.

O nedenle en ufak kıpırdanmalar uçurumun kenarından onlarca, yüzlerce, binlerce insanın yuvarlanıp gitmesine sebep oluyor.

Kapitalizmin mantıki sınırlarına ve mantıki sonuçlarına gelindi.

Şu anki durum, sistemin olağan gidişatı olmaktan çoktandır çıktı.

Olağan gidişatta sömürü ahlaki bir sorun haline getirilmek istenebilir. Ortadan kaldırmak için mücadele edilebilir. Ortalama bir yoksulluğa karşı mücadele edilebilir ve azaltılmaya çalışılabilir.

Lakin yoksulluk şu an geri dönüşü olmayan bir safhada.

İnsanların sadece bu gününü zora sokan bir yoksulluk değil karşımızdaki. Yoksulluk, borca sokarak insanların bütün geleceğini mahveden bir yoksulluk. Telafisi imkansız.

Bu muazzam yoksulluk işçiler için kitlesel ölümlere yol açmaktadır ama sağ kalınmış olsa da yaşanacak bir gelecek ufukta gözükmüyor.

Ölmemiş, sağ kalmış olmayı dahi anlamsız hale getiren bir yoksulluk yaşanıyor.

Kadınlar “çıksın, kurtulsun, gelsin kocam hiçbir şeyin önemi yok” diyemiyor.

Nasıl bir ülke ve nasıl bir dünya haline gelmiş olmaktır anlayınız artık.

Nasıl suyumuz sıkılmış, posamız çıkarılmış anlayınız.

Nasıl yaşayan ölüler haline gelmişiz.

Meğerse ölümden öte köy varmış da biz bilmezmişiz.

Ölümden öte köy, o büyük yoksulluğumuzmuş.

Hakan Öztürk / hakanozturk1871@gmail.com / 2014.11.05