Seçimlerde sona yaklaşıyoruz.
Muhalefet için bir saptama yapacak olursak şunu söyleyebiliriz. Tek bir umut verici durumda dahi işler değişecektir. Eğer Erdoğan birinci turda seçilemezse, eğer HDP barajı geçerse, eğer HDP’nin batının önemli bir desteğiyle barajı geçtiği hissedilirse gidişat değişecektir.
Elbette ki en ideali Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybetmesi ve HDP’nin ile Demirtaş’ın anlamlı sayılabilecek düzeyde yüksek oy alması olabilir. Böyle bir tabloyu, ülkede önemli bir ilerleme sürecinin başlangıcı olarak kabul edebiliriz.
*
Bütün bu iyi ihtimallerin sonuçlarını engellemek üzere mevcut iktidarın tek bir çaresi var, iyi ihtimallerin hepsini hile-saptırma ya da zor kullanma yoluyla geri püskürtmek.
Bir toplumda sizi yasal-meşru yollardan yenenlere ya da size itirazını yükseltmeye çalışanlara karşı şiddet ve kurşun düşünüyorsanız bunu çok radikal sonuçları olur. Derhal iki yüzyıl öncesine dönmüş olursunuz. Çağdaş kanunlar değil, iki yüzyıl öncesinin “orman kanunları” esas teşkil etmeye başlar. Oyunun kurallarını sonuçlarına göre değiştirme girişimi çoğunlukla bunu yapan muktedir için de hazin sonuçlar yaratır.
Çok mutlu görünen sermaye sahipleri için dahi hayatın çok acımasız olduğunu Marks Kapital’de etraflı bir şekilde anlatır. Hayat muktedirler için de o kadar toz pembe değildir.
Mübarek, Tahrir Meydanı’nda toplanıp kendisini protesto edenlere şiddet uyguladı evet. Sonra ne oldu? Pandora’nın kutusu açıldı. Erdoğan’ın sevdiği tabirle “men dakka dukka” yani dak edene duk ederler. Oyunun kuralları değişirse herkes için değişir.
Mübarek iktidardan çekilmek zorunda kaldı, hapsedildi ve yargılandı.
İşin özü, mevcut iktidar için o yol da kolay değil.
*
Erdoğan yakın zamandaki Londra ziyaretinde, düşünce kuruluşu Chatham House'da özel bir toplantı yaptı. Toplantıya katılanlara "düşük faiz oranlarının düşük enflasyon getirdiğini lütfen öğrenin" şeklinde konuşarak, ekonomi konusunda ne kadar derin fikirleri olduğunu gösterdi.
Dediğim dedik çaldığım düdük, der gibi gözüküyordu. Ona göre faizler düşük olmalı ve bu sayede yandaş sermaye grupları düşük faizli kredileri inşaat sektöründe rahat rahat kullanmalıydı. Böylelikle uzun vadede mevcut iktidar kendine bağlı burjuva sınıfını yaratmış ve palazlandırmış olacaktı.
Ardından neyi gördük?
Ekonominin üst düzey yöneticileri eli ayağı kaybetti. Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya, finans kuruluşları temsilcileri ve yatırımcılarla bir araya gelmek için Londra’ya koştu.
Faizleri düşük tutma konusu, Erdoğan’ın dediği gibi cereyan etmedi. Merkez Bankası 23 Mayıs akşamı gösterge faizini 3 puan gibi radikal bir artışla yüzde 16,5’e çıkardı. Bu da yetmedi 7 Haziran’daki olağan Para Politikası Kurulu toplantısında faizler 1,25 puan daha arttırıldı.
Sonuç olarak faizler toplamda 4,25 puan yükseldi.
Ne denildi, ne oldu? Dolar beşe doğru yaklaşınca hal hareket hemen değişti.
*
İktisadın devasa mekanizması sert bir şekilde döner. Faizden, enflasyondan, işsizlikten hoşlanmıyorsanız o iktisadı kökten değiştirmelisiniz. Bunu yapabilmek için, o iktisada karşı derin bir eleştirellik geliştirmeniz kaçınılmazdır. O da lafın gelişi oluvermez. Her “büyük lider”in harcı değildir.
Ol nedenle faizleri düşüreceğim dediğinizde hop diye düşmez.
“Faizleri düşüreceğim” dediğinde ekonomi yöneticileri Londra’ya koşan Erdoğan’ın, koca bir halkla baş etmesi o kadar kolay olmayacak.
Halkın yüksek karakteri, halkın adalete susamış yüksek tansiyonu mevcut iktidara yüksek faizlerden daha önemli ve daha belirleyici olduğunu gösterecek.
Bu ülkenin kaderini halkın meydanlardan yükselen sesi ve eylemi tayin edecek.
Bu ülkenin ufku değişecek.
Demokrasi diyenler, emek diyenler, eşitlik diyenler, halkların kardeşliği diyenler, barış diyenler, halkın hâkimiyeti diyenler, söz-yetki-karar halka diyenler bu kadar çokken ne olamaz?
Tek kişi iktidarı, tek kişi rejimi kurulamaz.
Bu kadar çok insan bu kadar yükselmişken, tek kişi rejiminin düşüklüğüne fırsat vermez.