Türkiye, kadın erkek eşitliğinde giderek geriliyor, son raporlara göre 140 ülke içinde 120. sıradaki yerini bile kaybetmiş, en alt sıraları kimseye kaptırmayıp 125’ e yerleşmiş. Tunus  ve Bahreyn dahi bizim önümüzde, arkamızda Cezayir, Etyopya, Umman, Yemen gibi ülkeler var.

Genelde en alt sıralarda yer alan Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri dahi giderek öne doğru ilerlerken, biz geriye doğru gidiyoruz. Çünkü bu ülkelerde- Suudi Arabistan dahil olmak üzere- eşitsizliği gidermek üzere bir gayret olduğu gözlemleniyor, verilerle açığa çıkıyor.

Biz de durum tam bir “dünya gider Mersin’e, biz gideriz tersine” durumu.

Mesela kadın erkek eşitliği konusunda listedeki en iyi durumda bulunan Afrika ülkesi Ruanda, ilk kez girdiği listede yedinci sırada yer alıyor.

Biz neden Ruanda kadar olamıyoruz?

İşte Ruanda, Ortadoğu’nun ve Afrika’nın kadınlar için kaderinin eşitsizlik olmadığını kanıtlıyor.

Ortadoğu’da “bölgesel güç” olma heveslilerine sesleniyorum; kadınların bu bölgenin bile en gerisindeki şartlarda yaşamasına ne diyorsunuz?

 Aslına bakarsanız, kadınların “yaşayıp-yaşayamadığına”; kadın cinayetlerine bile sessiz kalanlar buna ne diyebilir ki? Ya da konuştuklarında da “kadın erke eşitliğine inanmıyorum”, “kadınlar kahkaha atmasın”  diyen yöneticilerin olduğu bir memlekette başka nasıl olabilir ki? Bu rapor bize “olacağı buydu” dedirtiyor. Kadınlar “hayatta kalabilmekte” bile eşitlenememiş, kadın cinayetleri devam ediyor iken, eğitimde, istihdamda, siyasi temsilde eşitlik mümkün müdür?

Kadınların “yaşam hakkı”nda bile eşit olmadığı bir ülkedeyiz. Diğer bütün haklarımızın ihlalini durdurmanın, eşit haklara kavuşmanın yolu, önce kadın cinayetlerini durdurmaktan geçiyor. Bir sonraki raporda Yemen ile son sırayı paylaşmak istemiyor isek, yapılması gereken siyasal olarak bunu anlamak ve tutum almaktır.

Kadınlar ve öldürülen kadın kardeşlerimizin aileleri, bu gerçeğin farkında ve cinayetleri durdurma mücadelesini, tüm kadınların geleceği için veriyorlar. Asıl fark etmesi ve siyasal olarak karar vermesi gereken ülkeyi yönetenlerdir. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, elinde olmayan imkânlar ile bile bir çok şeyi değiştirebildiğine göre, elinde imkan olanlar çok şey yapabilir. Bu karar verilip, sorumluları gereğini yerine getirdiğinde emin olun kadın cinayetlerinde tablo değişecek, bunun sonucunda eşitlikle ilgili bu raporlara giren diğer göstergeler hızla iyileşecektir.

Peki bu AKP için ne anlam ifade ediyor? O kadınların durumunun düzelmesini istiyor mu? Hayır. Onun kadınlar da, işçiler de, kendisine oy vermeyen milyonlar da umurunda değil. “Batı” icadı diye düşündüğü modern haklardan nefret ediyor AKP. Kadınların eşit haklarla yaşaması gerektiğine inanmıyor. 

Ama işte “dünya böyle dönüyor sen ne dersen” de AKP.

Artık kadınların eşitliği için çırpınan, o çok nefret ettiğin “Batı” değil sadece, işte Müslüman dünya, Ortadoğu, Afrika da bu çabanın içinde. Hani senin lideri olmaya heves etiğin bölgenin ülkeleri, bu konuda seni sollamış durumda. Sahi nasıl lider olacaksın?  Sen bu kafayla, bir Ruanda, bir İran, bir Suudi Arabistan bile olamıyor iken, ne yapacaksın?

Yani sonuçta, eğer çok havalı 2073 vb( artık karıştırıyoruz vallahi bu hedef senelerini) hedeflerin var ise, mecbur kadınların durumuyla da ilgilenmek zorundasın. 

*

 “Hukuk, insan hakları, eşitlik “gibi modern dünya ile ilgili konular, şu anda resmen AKP’nin kapsama alanı dışında kalıyor. Ama bu kafayla giderse asıl kendisi dünyanın kapsama alanı dışına düşecek. Bu yüzden AKP kadın cinayetlerini kendi varlığı bakımından da çözmek zorundadır. Ve aynı zamanda bu onun derin paradoksu: çünkü can meselesi çözülünce kadınlar bir nefes alacaktır.  Nefes alan kadınlar asla durmazlar; o zaman da önümüzde beliren yeni meseleler ile mücadele edeceğiz. AKP bundan çok korkuyor, bu yüzden ölüm barajında tutuyor bizi. Biliyor bu baraj aşışınca Türkiye’de toplumun geniş kesimlerinden kadınlar, başta “boşanma” hakkı olmak üzere eşitliğin tüm yönleri için bambaşka bir ivme kazanacaklar, bu sefer bunun için mücadele yükselecek.

Biz bu barajı aşmalıyız. Dünya AKP’yi buna mecbur bırakıyor iken, bu imkânı es geçmemeli, biz de mücadelemizle onu mecbur bırakmalıyız.