AKP-Saray iktidarı her hâlükârda çok zor bir yola girmiş durumda. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde işin sonunu getirmek hiç de kolay gözükmüyor. Parlamento seçimlerinde ise çoğunluğu kaybetmeye çok yakın.

Başdanışman Mehmet Uçum, 24 Haziran seçimlerinde parlamentoda muhalefetin üstünlük sağlaması durumunda yeni seçimlerin gündeme gelebileceğini söylüyor.

Bu ne demektir?

Atı alıp Üsküdar’ı geçme stratejisini kullanabilmek için alanı kalmadı. AKP-Saray iktidarı kazanmak için bir süreç öngörüyor artık. Uzun bir süreç olacak bu. Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle bitmeyecek. Parlamento seçimleriyle bitmeyecek. Hatta yerel seçimlerle dahi bitmeyecek. Bu hamur çok su kaldıracak.

Sol olarak buna hazır olalım.

Bitirip kurtulacağımız bir meseleyle karşı karşıya değiliz. Zaten danışmandan alalım haberi dersek, onlar da tabloyu böyle görüyor. Çarçabuk tamamlanacak bir akışı değil, kapsamlı uzun soluklu bir mücadeleyi önümüze koyalım.

*

Anlaşılıyor ki, seçimlerde başarılı olamayan AKP’nin tasarladığı çözüm yeniden seçim yapmak. Yani örneğin 7 Haziran - 1 Kasım arası gibi döneme sokmak ülkeyi. Ne yapacaklar? Yine bombalar patlasın, hadi yine insanlar korkup AKP’ye oy versin. Papaz her zaman bu kadar basit bir şekilde pilav yer mi? Hiç zannetmiyorum.

Marks, Louis Bonaparte'ın 18 Brumaire'i eserinde şöyle der: Hegel bir yerde şöyle bir gözlemde bulunur “bütün tarihsel büyük olaylar ve kişiler hemen hemen iki kez yinelenir”. Hegel eklemeyi unutmuş birinci kez trajedi, ikinci kez komedi olarak.

Büyük tarihsel olayları aynı sonuçları verecek şekilde yinelemek hiç de mümkün değil.

Toplumlar yaşadıkları büyük tarihsel acılardan ders çıkaracak ve bir kez düştükleri tuzağa tekrar tekrar düşmeyeceklerdir.

Onlar tarihi tekrar ettirmek üzere zorlarsa biz de tarihi değiştirmek için zorlarız. Bizim de deneyimlerimiz birikiyor. Bizim de farklı tarih denemeleri yapmamızın olanakları elimizde bulunuyor.

*

Uzun soluklu bir mücadeleye ihtiyacımız var.

Uzun soluklu bir mücadele için, bütünsel ve iktidarı hedefleyen bir yaklaşıma ihtiyacımız olduğu anlaşılıyor. O nedenle geçici, durumu idare eden, politik olmayan yaklaşımlar bizim ufkumuzu açamaz.

Eğer Kürt hareketini hesaba katmayan bir politika düşünürseniz bütünsel olabilme ihtimaliniz, hiçbir biçimde yoktur. “Neden?” derseniz; Kürt halkı ülkemizde ve komşu ülkelerde kırk milyon kadar bir nüfustur. Böyle bir koca nüfus olmasının ötesinde Kürt halkı ulus bilincine ulaşmış ve son derece politik hale gelmiş bir topluluktur. Kürt halkının muhalefet edişi hesaba katılmadan hiçbir bütünsel muhalefet hareketi kurgulanamaz.

Zaten kurgulamıyorum derseniz, Marksist olma iddianız gün be gün düşer. Zira Marksizm ilk önce bir bütünsellik iddiasıdır. Sizi hiçbir kültürel çalışma Marksist kılmaz. Bu bağıntının ülkede böyle tecelli ettiğini de son zamanlarda daha hızlı olarak izliyoruz.

Bütünsel muhalefeti oluşturma yaklaşımından bu kadar ferah feza bir şekilde geri düşüyor olmayı kabullenmek de ayrıca dikkat çeken bir konu. Sözüm ona solculuk ikonu kabul edilen şekillerin sahiplenilmesi üzerinde azami derece duruluyorken Marksizmin can damarı olan bir konudaki kayıtsızlık çok şaşırtıcı.

Bolşevikler neden peki, köylüleri hesaba kattı? Çekicin yanına neden orağı koydu? Çarlığın ezdiği ulusların hepsini neden hesaba kattı? Devrimi yapabilmek için neden Sol Narodnikler’le anlaştı? Neden hep Sovyetler’in içinde kaldı ve içinde çalıştı?

Çünkü devrim, kırmızılar giyinmiş bir bando ekibinin dümdüz bir caddeden trampet çalarak boylu boyunca geçmesi değildir. O yol engebelidir, dolambaçlıdır, sarptır. Birçok meseleyi ve birçok parçayı dikkate almayı gerektirir.

Kimse kendisini 1917 Rusya’sındaki devrimcilerden daha şanslı, daha eli açık zannetmesin. Onlar için çok zordu, bizim için de çok zor. Onlar da bütünsel bir isyan hareketi kurmak zorundaydı, biz de. Hem felsefi bir iddia olarak, hem politik bir güç yaratmak üzere başka çare gözükmüyor.

*

Aynı iddiaya Kürt hareketinin de diğer sol hareketler kadar sahip çıkıyor olması beklenir olacaktır.

Hali hazırdaki en büyük politik hareket odur ve diğer muhalif hareketlerle bir arada olmanın sorumluluğu ona da düşer.

Bütün muhalif akımların bütünsel, uzun soluklu bir mücadelenin gereklerine göre hazırlanmasının ihtiyacı yakıcı bir şekilde hissediliyor. Bu hazırlığın en önemli boyutu da siyasal tartışma.

Büyük, bütünsel, uzun soluklu muhalefet hareketi hem kendi içinde hem toplumla tartışmalıdır. Kendisi tartışan ve bu tartışmayı bütün toplumsal kesimlerle açık olarak yapan hareket en sonunda burjuva medyanın “hızlı gazetecileri”yle de çok rahat bir tartışma yürütebilecektir.