Bu hafta meclise gelen, adına “Güvenlik Paket” mi, “Yeni Yargı Paketi” mi deneceği bile hala belli olmayan teklifin üzerine söylenecek çok söz var. Her maddesi ayrı bir skandal ve hukuk dışı.

Ama özellikle içindeki bazı maddelerin, bu toplumun önüne getirilebilmesi, reva görülebilmesi bile insanın o kadar içine dokunuyor ki yazmadan olmuyor.

Mesela “mal” a zarar vermeye ceza artırılacakmış.

Ama “can”a zarar vermek hala cezasız. Yazıklar olsun size.

Hatta polise, mala zarar vereni oracıkta öldürmek yetkisi bile verilmek isteniyor. Aynı anlarda hırsızlık, yolsuzluk, mala mülke doymayan açgözlülük cezasız bırakılıyor. Ayakkabı kutularına paraları dolduranlar, kol saati ile servet taşıyanlar için neredeyse iade-i itibar istiyorlar. Halkın alın terini çalanlar için göstermelik bir mahkeme bile kurmaya gerek duymuyor AKP.

Bunun çekirdeğinde; en kristalize haliyle Erdoğan’da vuku bulan şey var; “benim mala mülke, güce tamahım için her şey mübah, öldürmek dahi serbest”. Erdoğan’ın bu tamahı için iç savaş çıkarmayı, bölgesel savaş çıkarmayı, çok daha fazla ölümü, her şeyi göze aldığını gördük. AKP Kanun anlayışı budur. Bunu bütün topluma da böyle söylüyor, toplum böyle işlesin istiyorlar derinden.

Peki böyle işleyen bir toplum, en son hangi tarihteydi hatırlayan var mı? Ortaçağ? İlk Çağ? Vallahi sadece, insanlığın hukuk namına hiçbir kural ile tanışmadığı en ilkel barbarlık döneminde olabilir bu. Çünkü sonra neredeyse “Hammurabi Kanunlarından” itibaren öyle ya da böyle bir hukuk düzenlenmiş, insanlar arasında yüzyıllar boyunca bugüne uzanan bazı mutlak yasaklar, kurallar olmuş: “öldürmeyeceksin”, “çalmayacaksın”, “eziyet etmeyeceksin” gibi.

Şimdi AKP’ye insanlığın en ilkel zamanlarda kazandığı kurallar bile fazla geliyor.

Erdoğan 90’lara dönmeye izin vermeyeceklerini açıklamış. Onu 90’lar kesmez zaten, yüzyıllar öncesine dönmek istiyor. IŞİD ile anlaşması bu yüzden, kafaları tutuyor, benzer dönemlere dönmek istemenin temsilcileri ikisi de.

*

Bu arada kadın cinayetleri devam ediyor. Bu acıyı durdurmanın yollarından biri de kadına yönelik şiddet ve cinayetlerde “caydırıcı ceza” verilmesinden geçiyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, bu nedenle yıllardır Türkiye’nin dört bir yanında, öldürülen kadınların aileleriyle beraber davayı sahipleniyor, sanıkların ağır ceza almasını sağlıyor. Bunun sonucunda geçtiğimiz haftalarda arka arkaya önemli sonuçlar sağladı;  birçok davada indirim uygulanmadı, ağır ceza kararı verildi, Yargıtay indirim almış dosyayı geri çevirdi.  

Platform fiilen elde ettiği bu yasal sonuçların resmileşmesi için “Ceza Kanununa Ek Madde Teklifi” hazırlayıp geçen sene Meclis’e de sunmuştu. Hani şimdi bir çırpıda değiştirmek istedikleri ağır cezaya tabi tutulan “nitelikli haller” maddesi var ya,  işte o maddeye “kadın cinayeti” girsin istiyor yıllardır Platform. Yani sadece “bir cümle” istiyor yasada, yeni bir sözcük “kadın cinayeti” girsin istiyor, belki bir çok kadının hayatını kurtaracak olan bir tek sözcük için senelerdir mücadele ediyor.

Bu bir tek sözcüğü kadınlara çok görenler, bugün aynı maddede kendi ihtiyaçlarına göre hızla değişiklik yapmak istiyor ya, bir kez daha yazıklar olsun size.

Mala mülke zarar veren için ceza ağırlaştırılsın isteyenler, kadın cinayetlerine ağır ceza konusunda sessiz. Bu hafta nereden şaştı ise Ayşenur İslam cinayetleri kınadı ama bu şiddeti önleyecek olan başlıca kişilerden biri de kendisi. Bu bakımdan ah etmekle olmaz, görevini yapması lazım bakanın.

Düşünün, kadın cinayetlerini durdurmak için mücadele edenler, bizler bu halimizle, elimizde avucumuzda bu kadarcık olanakla bile bu sonuçlar alabiliyor, birçok değişiklik sağlayabiliyor isek, elinde bütün olanakları bulunduranlar neler yapmaz ki.

Bakanlık görevini tam yerine getirse inanın durum değişir. Bizim değiştirebildiklerimiz bunun kanıtıdır.

*

Bu haftaki tuhaf şey: kadın cinayetleri için bakan “insanlık suçudur” der iken, Perihan Mağden, Cem Garipoğlu ile “empati” kurarak aklamaya çalıştı. 

Seda Sayan’a  mı özendiniz Perihan Abla?

Fakat bir şey söyleyeyim;  o bile ölenin arkasından sizin gibi dedikodu yapmadı. Siz daha tehlikeli bir şey yapıyorsunuz;  şiddeti derin bir entelektüel görüşünüz varmış gibi maskeleyerek meşrulaştırmaya çalışıyorsunuz.  Kadın cinayetleri gerçeğinden bu kadar uzak yaşamanız yüzünden maddi hataya da düşüyorsunuz; ilk intihar eden kadın katili, orijinallik saplantınız yüzünden orijinal bulduğunuz Cem değil. Mesela Zonguldak’ta takip ettiğimiz liseli Kader Demiroğlu davasında, katil duruşmadan bir gün önce intihar etmişti. Bazen üst üste böyle oluyor, geçtiğimiz günlerde karısını öldürdükten sonra kendini öldürdü emekçi sınıflardan ve Türkiye’de büyümüş epeyce erkek.  Yani bu Cem’in orijinal bir yönü değil, Perihan abla. Ayrıca intiharın psikodinamiği “vicdan” hiç değil, karmaşıktır, her zaman özgeci de değildir.

Neyse bir kez daha bize tam bir elitist olduğunuzu kanıtladınız; Seda Sayan halkın içinden katiller ile ilgileniyor, siz ise yalnızca zenginler ile.

Başta Karabulut ailesine, bütün kadınlara ve kadın erkek bütün emekçilere özür borcunuz var. Karabulut ailesi asla yalnız değildir, onlar ne istiyor ise ona bakacağız, onların yanında olacağız biz, hep olduğu gibi.

Bunun dışında, ayrıca suç duyurusu yapmak yerine, her sınıftan kadın adına sizi tarihe havale ediyoruz.