İlkokul sıralarında “laiklik” konusu “din ile devlet işlerinin ayrılması” diye öğretilir. Meşhur altı oktan biridir, bir cümleyle tek yönlü bir ok gelir geçer. Bu cümlenin ne anlama geldiği, nasıl uygulanacağı hiç belli değildir. Laiklik gibi, bir coğrafyada ne kadar inanç ve inançsızlık varsa o kadar çok sayıda okun birbirinden çeşitli açılarla geçişini, çelişkisini ve hepsinin toplamında oluşması gereken bir bileşkeyi bulmamız gerekirken, bu ezberle kalırız.
Kolay da değildir bu bileşkeyi bulmak. Bizim gibi demokrasi sorunları yaşamayan, laiklik ve demokrasi konusunda birikim oluşturmuş ülkelerde bile halen eğitim, başörtüsü, kamusal alan konularında tartışmalı konular vardır. Ama laiklik zaten zorluğuna rağmen bu nötr oluşu sağlayacak bileşkeyi aramaktır, bunun yoluna çıkmaktır. Biz de ise işler bu yetersiz basmakalıp cümledeki gibi bile yürümez: devletin Diyanet’i olur, okullarda din dersi olur, Cemevleri ibadethane sayılmaz, Hıristiyanlar öldürülür. Yıllar hem başörtüsü yasakları hem Sivas yangınları ile geçmiştir. Ramazan aylarında oruç tutmadığı için dövülen gençlerden, okulunda tercih etmediği halde, belki de mensup olmadığı halde o dinin dersine girmeye zorunlu tutulan gençlere geldi sıra.
Tam okulların imam hatipleştirilmesi ve zorunlu din dersi dayatması gündemdeyken, ortaöğretimde başörtüsü, piercing, dövme vs. düzenlemesi geldi. Artık çocukların “başı açık” olmak zorunda değil, “yüzü açık” olacakmış. Ve fakat o açık yüzlerinde, piercing ve dövme olamazmış.
*
Önce iki konuyu ayrıştırmalıyız.
1. Ortaöğretimde başörtüsüne serbestlik tanıyan yeni yönetmelik ile
2. Erdoğan’ın bilimsel eğitimle bir tuttuğu din eğitiminin zorunluluğu konuları ayrıştırılmalıdır.
Gerçek bir laiklik bunu gerektirir.
Laik olmak için, devletin inanç alanından tümden elini çekmesi şarttır. Bunun anlamı Diyanet’in kapatılması, devletin tüm inanç ve inançsızlara eşit mesafede durması, din eğitimini asla vermemesi ama mutlaka bilimsel eğitim vermesidir.
Peki nasıl olacak?
Eğitim konusunda şöyle; bazen yüksek eğitim almış arkadaşlarım bile “temel dualara öğretilse ne olur ki?” diye soruyor. Öğretilsin elbette, ebeveynler çocuklarına öğretmek istedikleri duaları veya geleneklerini öğretsinler. Ama devlet okulunda değil. Cemaatlerinin, vakıflarının yani kendi inançlarının yaşatıldığı kurumlarda bunu yapabilirler. Ve devlet bu inanç kurumlarının hepsine eşit biçimde destek, gerekirse fon sağlamakla yükümlü olmalı.
E, o zaman devlet okullarında ne olacak? Olması gereken olacak; devlet okullarında tam bir bilim eğitimi verilecek, evrim teorisi okutulacak, isteyen de istediği kıyafetle okula gelebilecek. Yani başörtüsü konusunda da, devlet belirleyici olmayacak.
Kim belirlesin peki? Mümkün mertebe henüz reşit olmasa da haklara sahip olan çocuğun kendisi, ya da çocuğun isteklerini göz önünde bulundurarak ebeveynleri belirlesin. Zora dayalı olmamak koşulu ile aile belirleyebilir ama çocuğun ne giyeceğini ve neye inanacağını devlet belirlememelidir. Laiklik budur.
Devlet nasıl ki kadınların üreme haklarına karışamaz ise buna da karışamaz. Kadınlar, çocuk yapıp yapmamaya, doğumu nasıl yapacağına, evlenmeye ya da boşanmaya, hamileyken ne yapacağına kendileri karar verir. Gençler nasıl bir evde oturacağına, ne eğitimi alacağına, nasıl giyineceğine, düşüncelerine, nasıl yaşayacaklarına kendileri karar verir. Çocuklar, reşit olana kadar, ebeveynleriyle birlikte karar verir. Bunların hiç birine devlet karar veremez. Ebeveynlerin bu konudaki devlet karşısında hakları aynen çocuk yapıp yapmama konusunda da geçerlidir, kadının kürtaj ya da sezaryen konusunda karar hakkında da geçerlidir.
Yani çocuğunu başörtüsü ile okula gönderme özgürlüğünden söz ettiğimiz her durumda, bir paket olarak çok sayıda inanç, çok sayıda çocuk, genç, kadın, erişkin hakkından söz ettiğimizi bilelim. Erdoğan’ın sözünü ettiği “özgürlükleri yeni bir ahlaki formasyonla düzenlemek” paketinde ise, bunlardan sadece birine; başörtüsüne özgürlük, geri kalan hepsine yasak var. Almış o tek bir oku, tersine çevirmeye çalışıyor şimdi. Arkasını da İŞİD’a yaslıyor. Ve okun sivri ucuna gençler üniversitede direniyor. Laik temeldeki varlığı tüm Türkiye için büyük bir şans olan Kürt hareketi, canını ortaya koyarak Kobane’de direniyor.
Tezkere gündemde. Okullarda laikliğin kaderi ile IŞİD’e karşı direniş bir bütün. Bu konuda ne AKP’ye ne ABD’ye güvenilmeyeceğini bilenler, kendi özgücünden başka güce bel bağlamadan direniyor.
Ve bu saatten sonra, Türkiye halkları laiklikten vazgeçmez. Bu kadar dar bir yorumuna maruz kaldığı halde ve belki de biraz bu yüzen laikliğe çok susadığı için de, yanı başımızdaki IŞİD’e de direnerek laikliği savunacak bir toplum var bu coğrafyada.