“Sahne” sözcüğünün hepimizin bildiği gibi sembolik anlamları var.

Nitekim kadınların amansız bir mücadeleyle oy hakkını kazanarak “tarih sahnesine” çıktığı zamanlardan beri bu sözcüğü mecaz anlamıyla kullanır; hayatın tüm sahneleri için artık “sahne kadınların” deriz.

Kadınlar yüzyıllar önce tiyatro sahnesinden çıkıp dünyanın sahnesine daldılar ve bilimden sanata, siyasetten spora her alanda erkekleri geride bırakan başarılara imza attılar. Bu günümüzün mecaz olmaktan çıkmış toplumsal gerçeğidir. Üstelik bu, sadece kadınlar için değil, hangi çağda; nerede yaşadığının farkında olan şuurunu kaybetmemiş herkes için geçerli bir gerçek. Hal böyleyken; artık sahneyi kadınların her alandaki varlığını anlatmak için sadece mecaz anlamıyla kullanırken birileri çıkıp bizi gerçek otantik tiyatro sahnesinden indirmeye çalışıyor. Kimin ne haddine elbette.

Ama normal şartlarda dalga geçebileceğimiz bu durum, herhangi bir vatandaş değil TBMM başkanı eliyle olunca ve daha berbat olanı amacına ulaşıp kadınların sahnenin kenarına itilebildiği düşünülünce dalga geçilemiyor. Öncelikle bu politik adımlara karşı politik mücadele ile cevap vermeliyiz. 1934 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkı veren mecliste, 2018 yılında kadınların sahnede yer alması engellenmesinden sorumlu tüm yetkililerden hesap sormalıyız.

TBMM Meclis Sohbetlerinde Devlet Tiyatrosu oyuncularının başına gelen olayın ayrıntılarıyla ilgili parçalı bilgilere sahibiz ama görünen, direnmeye çalışan oyunculara ve yönetmene karar hakkı bile tanınmadan emri vaki yapıldığı. Oyunculara “Neden direnmediniz?” denilebilir, nitekim denildi de… Evet orada bir kriz çıkması “olayı” direnişe dönüştürebilirdi, şimdi elimizde sadece “rezalet” var. Ancak biz normal koşullarda değiliz, OHAL koşullarındayız. Aynı zamanda bu toplum uzun bir zamandır berbat bir “şok” yöntemi ile savunma refleksleri yok edilmeye çalışılarak yönetiliyor. Olayın kamuoyuna yansıması ile oluşan tepkinin ardından yapılan açıklamalara bakılınca yine aynı yöntemle karşılaştığımız söylenebilir:

- Önce rezalet inkar edilir,
- Sonra minareyi çalan kılıfını hazırlar ve bir açıklama bulur,
- Bu yalanlar inandırıcı olmayınca da soru soran sağlıklı insanlar iftirayla suçlanır.
Döngü budur. TBMM’de soru önergesi verilmesi ve Oyuncular Sendikası’nın olayı kınayan açıklamalarından sonra Devlet Tiyatroları ve TBMM tarafından yapılan açıklamalar tam bunu gösteriyor. Mide bulandırıcı bir yalan ve riya diyalektiği işliyor:

“Yapılan gösteri ve toplantı kameralar tarafından kayda alınmıştır. Böylesi başarılı bir toplantıyı gölgelemek, tarihe ve şehitlerimize karşı saygısızlık ve kesinlikle maksadını aşan bir dezenformasyondur.”

Ve kayıtlar karşılaştırılarak izlendiğinde gerçek ortaya çıktığında da tıpkı Kabataş’ta olduğu  gibi buna dair hiçbir açıklama yapılmıyor. Bana göre bu yöntem tüyler ürpertici ve olayın kendisi kadar tehlikeli. Bu yüzden aralarında ağlayarak meclisi terk edenler de bulunan oyunculara kızmak yerine, geçmiş olsun demeyi ve başımıza geleni anlamak zorunda olduğumuzu söylemeyi tercih ediyorum.

Anlayalım ki, hazırlıklı olalım ve bir dahaki sefere direnmeyi gözümüze kestirelim.

Bakın geçenlerde Çatlak Zemin tarafından, iktidarın kadınlara neler ettiğini kronolojik olarak sıralayan bir karne yayınlandı. Ellerine sağlık çalışan arkadaşların; başımıza gelenlerin hepsini, bir film şeridi gibi görebildik, iyi yapmışlar. Karne kadın mücadelesini içermiyor, böyle bir amacı da yok ama biz sıralanan her hak saldırısını okuduğumuzda ona nasıl direndiğimizi de hatırladık. Bu ülkede kadınlar, haklarına el uzatılan her durumda gereken cevabı verdiler.

Bu bakımdan bütün kadın oyuncular da müsterih olsun; asla yalnız değiller. Kurban da değiller; bir sonraki maçımızda meclisi duygulanarak terk etmeyip direnmeyi seçecekler.

Kadınların çıkmadığı sahneye çıkan erkeklere de yazıklar olsun elbette, ama onlar ne yaparsa yapsın, biz kendimize kendimiz sahip çıkacağız. Esas özne biziz, erkekleri ve tüm dünyayı kadın düşmanlarına karşı tavır almaya biz zorlayacağız.

Çünkü Meclis’te kadın oyuncuların başına gelen, tüm kadınların başına geldi. Sanatın başına geldi. Kadınların ve sanatın varlığını garanti altına alan laikliğin başına geldi.
Geleceğin başına geldi. Bu yüzden bir memleket meselesi.

Kadın karnesinin de gösterdiği gibi Türkiye’de kadınların her alanda kenara itilmek istendiği bir zamanda olması tesadüf değil.

Olayı başlatanın kadınları sahneden silmeye çalışanın, laikliği anayasadan silmeye çalışan Meclis Başkanı olması tesadüf değil.

En eski ayrımcılık olan kadına yapılan ayrımcılığın, en eski sanatlardan olan tiyatro sahnesinde olması tesadüf değil.

Aynı hafta Boğaziçi öğrencilerine ve aslında kültürel alana saldırı olması tesadüf değil.
AKM’nin yıkılıyor oluşu tesadüf değil.

Biz bunları görüyor, anlıyor ve ona göre mücadele hazırlığı yapıyoruz.

Burada asıl iktidar açısından açmaz var; çok istediği halde kültürel alanda bir türlü başarılı olamayan iktidarın, zayıf yanını bu yolla güçlendireceğini sanmasına yazık. Benim olmayan yıkılsın mantığı ile hareket ederek başarı gelir mi?   

Tamam biz çatlayalım patlayalım ama bu yolla kültürel hegemonya kurulabilir mi? Hele de kadın düşmanları, bu çağda kadınları yenebilir mi?

Bakın, artık Candan Erçetin kaç yıldır iktidarda olan erkek başkanı geride bıraktı, MSG’nin yeni başkanı oldu. Bakın, artık kadınlar bütün yılı gerçek sahnelerde neredeyse bütün ödülleri toplayarak geçirdiler ve “me too” ile dünya sahnesinin en önündeydik bu yıl. Bir çok avantajımız var ama bir tanesi bambaşka: Kadın düşmanlığı çok eski olduğu için biz onları çok iyi tanıyoruz ama onlar bizi yeterince iyi tanımıyor.

Kadın düşmanlarına karşı bir güç oluşturmada bizim neler yapabileceğimizi bilmiyor oluşları da bizim gücümüz. Bakın, artık yüzyıllar önce tiyatroya gizli gizli “erkek” kılığında çıkabilen kadınlar değil, açık açık erkek görünümüyle sahne alan Laura Pergolizzi gibi dünya harikası kadın müzisyenler var. Bakın, artık Türkiye Kadın Meclisleri’nin birbirinden farklı, salonlara sığmayan sayıda kadınla yaptığı toplantılar var.
 

Ben, gençliğinden beri kendinden farklı her şeyi silmeye çalışan Meclis Başkanı’na, ülke gerçeklerine gözünü açmasını onu seçen yarı seçmeni dahil olmak üzere Türkiyeli kadınların neler yapabileceğini anlamasını ve dünya gerçeklerine gözünü açmasını mesela LP dinlemesini öneriyor, “diğer insanlar” parçasını buraya bırakıyorum.