Türkiye’de bir yandan kadın cinayetlerini devam ediyor ama öte yandan farklı ve önemli gelişmeler yaşanıyor.  Son duruma bir bakalım, olguları beraber değerlendirelim.

Geçtiğimiz Ağustos ayında kadınların hayatını etkileyen çok sayıda ve iç içe gelişme oldu. Temmuz’u kötü tamamlamış; kadınların kahkahasıyla uğraşıldığı zamanlarda otuz beş kadın kardeşimizi erkek şiddetiyle kaybetmiştik. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre önceki aya göre artış vardı, kadınlar en çok kocaları tarafından, boşanmak istedikleri bir evrede öldürülmüşlerdi.

Bizim de bu tabloyu değiştireceğine emin olduğumuz 5 temel talebimizle hem kadın cinayetlerinde artışı protesto etmek hem de çözüm önerilerimizi dile getirmek için yürüyüş planımız vardı. Tam bu sırada 1 Ağustos’ta kadına yönelik şiddetle mücadeleye odaklanmış olan İstanbul Sözleşmesi de yürürlüğe girdi, bu da iyi oldu.  Sonra 8 Ağustos’ta kadın yürüyüşü gerçekleşti. Toplumun farklı kesimlerini bir araya getiren bu yürüyüşe binlerce kişi katıldı. Hak kaybına uğrayan kadınlar, aileler ve onların yanındaki kadın örgütü baş başa değildi ilk kez. Bir toplum kadın cinayetlerini durdurmak için yürüyor ve yeter artık diyordu. Aynı gün bir kadının 43 yerinden tornavida ile yaralanarak hayatına kastedildiğini henüz bilmiyorduk.

Günler sonra başka bir şey daha oldu; o gün ölümle burun buruna gelen Hasret Kara’nın hayatını kurtaranların komşuları, mahalle halkı olduğunu öğrendi Türkiye. Bu günler içinde Gaziantep’te ve başka şehirlerde halk, kadına yönelik şiddete, cinayetlere tepki veriyor, kadınların hayatını savunuyordu. Bu tavır daha önce iki defa -birinde balkondan saksı atarak, birinde bıçaklı saldırganı uzaklaştırarak- tikel düzeyde yaşanmıştı. Ama çok sayıda kişiyle kolektif olarak yerine getirilen böylesine bir göreve dönüşmemişti daha önce.

 Şimdi TV kanallarında şiddet uygulayan erkeği konuk etmek rezilliği işte bu gelişmelere dayanıyor. Gaziantep’te kadın katilinin balkondan “kadınlara çok hak veriliyor” diye AKP’ye bile sitem etmesi de aynı, Bülent Arınç’ın kahkahayla ilgili beyanları da. Yani kadınların hayatını savunanların cephesi yayılıp toplumsallaştıkça, erkek egemenliği cephesi ne yapacağını şaşırıyor, kendini kurtarmak için eli yükseltiyor. Mücadele sertleşiyor ama aynı zamanda acz içinde olduklarını görelim. “Erkek aklama korosu” bunlar. Ama bu müziği kimse dinlemek istemiyor, amaçlarına ulaşamıyorlar.

 Yıllardır tikel olarak kadın cinayetleri ceza davalarında da böyle olmuştu, oradan biliyoruz. Biz dava takipleriyle ağır ceza aldırdıkça, eskiden 1 tane indirim almak için uğraşan sanıklar, hepsini birden almayı denemeye başlamıştı korkuyla. Biz de bu durumu görüp hepsini birden çözeceğimiz metodu geliştirdik; Meclis’e TCK Madde Teklifi götürdük. Şimdiki gelişmeler karşısında da böyle yapmalıyız; artık kadınların hayatını savunan bir toplum yaratmış durumdayız, daha çok toplumsallaşmalıyız.

Türkiye’de kadınların hayatlarına karar verebilme, haklarına kavuşabilme sorunu olduğu konusunda anlaşıyoruz. Bilelim ki, kadınların uğruna can verdiği bu hakların en başında ise “boşanma hakkı” geliyor. Kadınlar ya da erkekler kimseye ihtiyaç duymadan barışabiliyorlar ama kadın karar veriyorsa eğer ölümle karşılaşmadan “boşanamıyor”. Buna herkes karışıyor,  “kocanla barış korosu” bir başlıyor… Siyasetçisinden programcısına, hocasından belki akrabasına… Susmuyor.

Bir susun kardeşim, susun. Kadınları, onları doğramaya ahdetmiş adamlarla barıştırmaya çalışmayın. Çekin ellerinizi, sözlerinizi kadınların üzerinden.

Tüm erişkin insanlar gibi kadınlar elbette ne yapacaklarına dair en doğru kararı kendileri verirler. Medeniyet dediğin de budur.  Nitekim modern hukukta, İslam Medeniyeti ve diğer semavi dinlerde, kadının isteği ile boşanma hakkı düzenlenmiştir. Bu hakkın nasıl kullanıldığı ise önemli bir semboldür.

Boşanma hakkı, hem kadının kendi kaderini tayin hakkını, hem de bir toplumun medeniyet seviyesini simgeliyor.

Toplumun özlemi bu medeniyete kavuşmak, “erkek aklama korosu” ise işte buna ayak diriyor. Boşuna değil karşımıza sürekli “izdivaç” konusuyla çıkmaları. Yasaları çiğnemeyi, anayasayı ihlal etmeyi göze alıyorlar. Bu arada programında kadın düşmanlığı yapanların kendileri defalarca evlenip boşandığı halde aynı hakları bu toplumun kadınlarına çok görmeleri ise ahlaki seviyelerini gösteriyor: sıfır.

Tablo çok açık; toplum da onların devrini kapatıp sıfırlıyor.