Hayat evrimseldir.

Halil Berktay gibi insanlar pat diye çıkmazlar ortaya.
Bir sürü sebep, arka plan ve birikme en sonunda onun var olma şekli olarak gözükür bize.
Mesela 68 kuşağından olanların daha iyi olduğundan konuşulur. 78 kuşağı solundaki militanlar-yöneticiler ayaktakımı arasından çıkmıştır. Daha az eğitimlidirler. Alt sınıflardandırlar. Solculuk o nedenle eski nezih havasını biraz yitirdi diye düşünülür.
Doğrudur ama kötü değildir. İşin doğası budur. Böyle olması da gerekir.
Halil Berktay şu bozulmamış dönemden birisi olarak bilinir. O nedenle her ne kadar kabul edilemez şeyler söyleyecek olsa da bir elittir. Bir önemli şahsiyettir. O nedenle tolerans yüksek tutulur. Uzun bir yağcılık yapılmadan, ufak bir eleştiri yazısına giriş yapılamaz. Herkes desturludur.
Sorun onun da kendisini çok yükseklerde görmesiyle asıl halini alır. Tanrının seçilmiş kuludur.
Devrimci örgütlerden insanların ismini ve adreslerini tek tek gazetesinde ilan etmiş olan Aydınlık çevresinde yönetici olarak bulunabilmiş birisidir Halil Berktay. Bütün buna rağmen güya solun büyük günahlarını ortaya çıkaran adam olmakta hiçbir beis görmemektedir.
Bu nasıl olabilir değil mi?
Olabilmektedir işte. Çünkü adam elittir ne yapsa yeridir.
Aydınlık denilen ihbarcıların arasından çık, bu ülkedeki sola nizamat ver!
Aydınlıkçıyken de her şeyin en doğrusunu bilen havalarındaydı, şimdi liberal oldu, yine öyle. İnsanda bir damla tereddüt olur değil mi? Yok arkadaş.
Yoldaşların, Aydınlıkçılık yaparken sen orda değil miydin? Onların kiri hiç mi bulaşmadı sana? Bir solcu Aydınlıkçı olmaktan nasıl arınabilir? Nasıl arındın da hemen aramıza karıştın? Aramıza karıştın da nasıl hemen yine hepimizden üstün bir hale geldin?
Bu Beyefendi, Aydınlıktan arınma meselesini diğer devrimcileri onla bir tutarak halletmeye çalışıyor. Diğer sola kini bundan. “Onlar da kötü, çok kötü” diyerek herkesi Aydınlıkçılarla eşitleyecek ki, kendisi de genel kötü soldan değişim geçirmiş biri olarak arzı endam edebilsin.
Yahu solun diğer bütün canlıların olduğu gibi hataları olabilir de, bu hiç Aydınlıkçıların yaptıklarıyla kıyaslanabilir mi? Sola her şey diyebilirsin ama Aydınlık kadar kötüydü diyemezsin.
Peki Halil Bey nasıl böyle, olabiliyor? Nasıl tutunabiliyor?
Bir kere eski den solcu, sonradan liberal olan zevatın kendisi de elitisttir. Liberallik konusunda kendisini orta şeker varsayanlar aslında çoğunlukla Kenan Evren kadar sol ve örgüt düşmanıdır. Sabah akşam solun aleyhine konuşurlar. Bu kadar sol düşmanı olmanın doğal sonuçlarından biri Halil Berktay olmaktır. Halil Berktay, bütün bir Taraf gazetesi , bütün bir Radikal gazetesidir. Berktay, bütün döneklerdir. Berktay, polis korkusu yüreğini kapladığı için seke seke kaçmış olanlardır. 
Halil Berktay, bütün bir küçük burjuva güruhun yarattığı Frankestain’dır.
Sözüm ona çok şaşırıyorlar bu yaratığa.
Baktıkları olguları yorumlamaktan yoksun bu şahıslar nasıl konuşuyordu:
Efendim, solda fraksiyonlar varmış. 42 taneymiş, 72 taneymiş. Yok bastıkları yerde ot bitmezmiş.
Kafaları bir türlü anlamadı şunu. Sol fraksiyonlu olur. Tek devlet, tek millet, tek din, tek fraksiyon olmaz. Bu zaten sağda da olmaz. Bu tartışılmaz tek bir kitabı olan dinlerde dahi olmaz. 
Tek bir şiir üslubu olmaz. Tek bir gazete olmaz. Tek bir futbol takımı olmaz. Olmaz oğlu olmaz…
Doğal olanı solun çoklu, sonsuz ve çelişkisiz olmasıdır.
Liberal kardeşlerimiz ABD’deki gibi bir Cumhuriyetçi, bir de Demokrat parti olsa en güzeli olur diye düşünüyor olabilir ama herkes onlar kadar düz kafa değildir. Hayat da o kadar düz değildir, mantık da.
Lenin sol arasındaki ilişkileri hiç de öyle al gülüm ver gülüm olarak tanımlamaz. Cümlesi “Ne Yapmalı?” kitabında, tam olarak şudur: “Biz sosyalistler, her türlü yarışmayı ve her türlü ‘rekabeti’ kesenkes reddetmeyiz!”
Yani sol elbette ki birbiriyle soluk soluğa yarışır. Tartışır.
Sevgi yumağı şeklinde değildir. Reçel değildir.
“İnsan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar da yapabilir. Kızmamalısın. Ilımlılık mı kurtaracak insanlığı? Altan alma mı örtecek bunca çirkefi, zorluğu, belayı?” diyor küçük İskender.
Japonya ile Türkiye arasında sorun olmaz, Suriye’yle olur.
Karı koca birbirine küser. Kardeşler kavga eder.
Ama bundan devlet 1 Mayıs 1977’de katliam yapmadı sonucu çıkmaz.
Sivas’ta askerlerin kimseye müdahale etmemesi 37 kişinin yanmasına sebep olabilir.
Gazi Mahallesi’nde bir kahvenin taraması sonrasında onlarca insanın katledilmesi mümkün hale gelebilir.
Sadece “Atatürk'ün evine bomba atıldı” haberi, 6-7 Eylül 1955’de Hıristiyan-Musevi kardeşlerimize yönelik katliam ve yağmaları başlatabilir.
Aklamamalısın.
 
hakanozturk1871@gmail.com / 16.05.2012