Bu hikâyede Ferhat yok. Hasret ile Şirin var. Bir de halk var, kadınlı erkekli, genç, yaşlı. Kadınların kendileriyle eşit haklara sahip olduğunu bilen Ferhat’lar olur ise, o da olur. Ama buradaki iki kadını, biz bu yönleriyle değil, kendilerine zulmeden erkeğe direnen yönleriyle tanıdık.

Şirin 25 Şubat 2013’te Ankara'da çocuğunun yanında üstelik de koruma altındayken, boşanmak istediği kocası tarafından 8 yerinden bıçaklandı. Serbest bırakılan koca önce sırra kadem bastı. Sonra mahkeme, 8 bıçak darbesiyle yaralanması olayını "kasten yaralama" olarak değil "basit yaralama" olarak nitelendirdi. Hayatına kast etmiş olan adam, serbest bırakıldı, cezası hafifledi, ertelendi.

Bundan sonra ne olabilir? Hayatını seçmek için direnirken öldürülen kadınlar, her gün yaşadığımız somut acı geliyor aklınıza, biliyorum.

Kadın cinayeti ile son buldu diye düşünüyorsunuz ama bu sefer öyle olmadı işte. Şeytanın bacağı kırıldı. Şirin’in hayatı kurtuldu.

Şirin “Benim sonum ne olursa olsun, benim durumumdaki kadınlara cesaret vermek istiyorum” dedi ve meydan okuyarak dimdik durdu.

Hayati tehlikeyi göze alarak hayatta kalmak için direnmek. Çok saygı uyandırıcı.
Ama aynı zamanda çok acayip bir bilmece. İşte bu bilmeceyi Türkiye’de kadınların haklarına kavuşmasına direnen erkek egemenliği ve onlara cesaret kazandıranlar yaratıyor. Kadınlar ise çözmek için çok ağır bedeller ödüyor. Şirin de hayatta kalabilmek için korunma tedbirlerinin her birini adım adım denerken, her aşamada ihmal ve her ihmalden sonra erkeğin kazandığı cesaret, huzursuz günler geceler ile bilmecenin içinde ilerlerken çok bedel de ödedi.

Türkiye’de hiç kolay değildi gidişatın tersine dönmesi, birden bir virajla dönülemiyordu huzura. Tüneller kazarak gün ışığına çıkmak gibiydi onun durumu.

Yanında çocukları, ailesi, dostları, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, bu mücadele sonucunda görevini yapmak zorunda kalan bir kısım devlet yetkilisi de vardı. Sonuçta böyle bir direniş, kendine göre bir ittifak cephesi de oluşturuyordu, yaşam hakkını savunanlar etrafına diziliyordu bir kadının. Şimdi Şirin iki güzel çocuğu ile sakin bir hayata kavuşmuş durumda, daha da mutlu günlere kavuşsun, huzuru daim olsun.

*
Hasret, 8 Ağustos’ta boşanmaya çalıştığı kocası tarafından 43 yerinden tornavida ile ağır yaralandı. Yaşayıp yaşamadığından bile emin değildi geride bıraktığı dört güzel çocuk. Önce hayatta kalmak için direndi, iyileşti. Şimdi de aynen Şirin de olduğu gibi yaralanmasını "kasten yaralama" olarak değil "basit yaralama" olarak nitelendirip serbest bırakan mahkeme kararına, uzaklaştırma tedbir kararının uygulanmayışına yani hayatta kalmasını umursamayanlara direniyor.

“Bana ait olan yaşam hakkımı almaya çalışıyorum, ağlayarak geçirecek günüm yok benim, belki de son günüm olacak, mücadele ederek geçirmem gereken gün” diye konuşuyor.
Hasret de aynen Şirin gibi, meydan okuyarak ve aklıyla direniyor.
Bu sefer de şeytanın bacağı kırılıyor; daha önce olmayan bir şey oluyor; Hasret’in hayatını kurtarmak için devlet aciz kalırken mahalle halkı seferber olup nöbet tutuyor. Halk kendi sorununu kendi çözüyor, toplum kadın cinayetlerini durdurmak için gerekirse bedeniyle siper oluyor.

Bunun anlamı yaşam hakkını savunanlar cephesinin büyümesi ve benimsenmesidir. Artık aile de genişliyor, bütün mahalle Hasret’in ailesi gibi. Nitekim yaralandığı ilk gün, yardıma ilk koşanlardan bir abla ile geç kaldıkları için tartıştığı polisler arasındaki diyalog şu;

Polis “annesi misiniz?” diyor.

Abla “annesi olmam gerekmiyor” diye cevap veriyor. İşte budur.

Şirin öğretmen, Hasret kuaför. İkisi de hayat dolu, hayata bağlı, çalışan ve kendi ayakları üzerinde duran kadınlar. İşte böyle olacak, kadınlar çalışacak, ayakları üzerinde duracak, modern toplum ilerleyecek, daha geniş aidiyetler kuracaklar, yaşadıkları kent ile komşularıyla, toplumla genişletecekler ailelerini.
İşte Hasret ile hasret kaldığımız bir şeyi görüyoruz; devletin aciz kaldığı yerde, toplum birbirini aile gibi sahipleniyor, kendi destanını yazıyor. Gaziantep’te karısını öldürüp sonra balkondan Fatma Şahin’e kadınlara çok hak verdiği için laf söyleyen adam işte buna sinirleniyor aslında. Toplumun ilerlemesine, değişmesine, kadınların haklarına kavuşmasına ve yalnız güçsüz kalmamsına sinirleniyor. Ama o adam yenilecek, kadınların ve kadınların haklarını savunduğu sürece Fatma Şahin’in de yanında olacak toplum. İnanın. Tarihin akışı durdurulamaz.