İlk sorun şu: Partilerin aldıkları oy oranı ölçü alınarak bir hesaplama yapılırsa, Afrin’e yönelik operasyon büyük bir yüzdeyle destek bulabiliyor. Bir kısmı kerhen de olsa, durum böyle. Sadece sosyalistler ve HDP net olarak bu sürece karşı.


Nesnellik bu. Mevcut toplum yaşanan kötülüklere tek kalemde isyan ederek her şeyi düzeltebilir diye öngörenlerin, yeniden dikkatine sunmak isterim. Böyle masalsı çözümler beklentisine fazla girmemekle iyi ederiz. Çünkü orta sınıfların sorunu hep şudur. Önce çok coşkulanıp, duygusallaşırlar. Sonraysa hayal kırıklığına uğrayıp köşelerine çekilirler. “Ondan bir şey çıkmaz, bundan bir şey çıkmaz” nakaratı, onların en öndeki sözüdür artık.
 
*
 
Nesnellik bu. Devrimciler nesnelliği esas alır ama ona teslim olmaz.

 

Ayrıca nesnellik değişebilir.

Hükümetin şiddet uygulaması bir nesnellikse, bu şiddet siyasetine karşı gelecek güçler de söz konusu olacaktır.

İleri sürüldüğü gibi Afrin’den ülkemize yönelik bir füze atılması gerçekliği yoktur. Bu füze gündemi her açıldığında, MİT Başkanı’nın internete düşen ses kaydında “gerekirse gönderirim dört adam attırırım sekiz füze” demiş olduğu hatırlanmalıdır. Eğer en azından durum “bu seferlik” böyle değilse, had safhada bir kanıtlama çabasına ihtiyaç olduğu aşikârdır.
 
Bizim topraklarımıza herkesin apaçık gördüğü bir saldırı yok ise, Afrin’e yönelik operasyon haksız ve temelsizdir.

*
 
Afrin’de yaşayan insanların da bu tabloda kendisini büyük bir haksızlığa uğramış hissetmeleri son derece normaldir. O insanların böyle hissetmeleri ve bu haksızlığa tepki göstermeleri olumsuz nesnellik üzerinde denge kuracaktır. İşte bizler bu nesnellik dengesi üzerinden umutlanabiliriz.
 
Ortadoğu’daki Kürtlerin uluslaşma dinamiği bu imkânı uzun süredir oluşturuyor. Diğer kesimler hiçbir şekilde bu düzeyin yanına yaklaşamadı. Ortaçağ devleti koşullarına geri dönme girişimleri ile, kendi kendilerini yok etme paradoksuna girdiler. Bu dünya görüşünün militanları insanlığa paralı asker olma, ganimet peşinde koşma, kadınlara cinsel saldırı, kendisinden başka canlılara eziyet etmekten zevk duyma yüzleriyle gözüktüler. Bu yüzleri asla unutulmayacaktır.
 
Son kez gözüktüler ve bu mesele böylece kapanacak.
 
Onları canı gönülden destekleyen Türkiye’deki benzerlerinin de devri de son bulacak.

*
 
Peki neden yapılıyor bu operasyon?
 
Birincisi, her vesileyle Kürlerin karşısına çıkmak ve onların politik haklar edinmelerini engellemeye çalışmak, ülkedeki milliyetçilik mantığı çerçevesinde neredeyse tartışmasız kabul görüyor. Bunu, Afrin’e operasyonun kahir ekseriyetle destekleniyor olmasından da anlayabiliriz.
 
Televizyondaki tartışmalarda ya da basındaki yazılarda bir “Kürt koridoru” deniyor sonra sözüm ona düzelterek “terör koridoru”. Bir halkın yaşadığı, böyle ele alınıyor. “Kürt koridoru” ya da “terör koridoru”. Sadece ifadeyi biraz düzeltmek gerekir, diye düşünülüyor. Bu koridora yapılacak olan nedir? “Başlarına yıkılması”. Sonra ne olacak? Oraya “Ülkemizdeki Suriyeli göçmenler yerleştirilecek”. Orada hâlihazırda bulunan nüfus ne olacak? Anlamalıyız ki onlar oradan gönderilecek. Ülkemizdeki göçmenler oradan mı gelmişti acaba? Onu sormaya dahi gerek yok.
 
Ülkemizde sözüm ona herkesçe paylaşılan “Kürtler kardeşimizdir” lafının düşünsel arka planı ve layık görülen fiiliyatı bu.
 
Hepimizin işi, o nedenle çok zor.

*
 
Operasyonun ikinci hedefi, ABD ile olan meseleleri toptan çözmek.
 
Zarrab davasının unutulması, başkanlığın kazanılması ve Suriye’de konum elde etmek üzere ABD ile, her türlü sözünün yerine getirilmesini kabul ederek anlaşma yoluna gidilmesi.
 
Kurgu, güç kullanıyor gibi gözükür iken, ABD en ufak bir yeşil ışık yaktığında anlaşmak şeklinde. Esas talep Türkiye’deki mevcut yönetim yapısının olduğu gibi devam etmesi, buna dokunulmamasıdır. Mevcut yönetim yapısı ve onun unsurlarına dokunulmazsa her konuda taviz verilebilir.
 
Bütün atıp tutmaların satır araları tamamıyla bu yaklaşımla doludur.
 
O nedenle, şunu da tam olarak saptamalıyız ki, gelişmelerin emperyalizme karşı konum alan en ufak bir gerçek niteliği yoktur.