Bazen işler iyi de gidebilir demiştik geçen hafta. Bu hafta da her şeye rağmen, “hayatta çok iyi şeyler” oldu. Hem kadınlar hem de tüm ezilenler bakımından umut doğuran üç önemli müjde var:

     1.       Toplumun farklı kesimlerinden binlerce kadının buluştuğu Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun yürüyüşünde, toplumun artık bu cinayetleri durdurabileceğini açıkça ortaya konmuş olması. Bu kadın hareketi için artık eskisi gibi olmayacak demektir.

 

     2.       Tüm ezilenleri temsil ederek cumhurbaşkanı adayı olan Demirtaş’ın oy oranının neredeyse ikiye katlanarak %10 barajına ulaşmış olması. Bu da bütün muhalefet için artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak demektir.

 

     3.       Evet, Erdoğan mevcut adaylar arasında en yüksek oyu alarak Cumhurbaşkanı seçildi ama hayallerindeki oya kavuşamadı. Bu da AKP için artık eskisi gibi olmayacak demektir.

 

Erdoğan reel olarak tam %52 sayamayacağımız oy oranının basıncıyla, yerel seçim sonrasında yaptığı gibi esip kükreyerek değil genel geçer sözler söyleyen bir balkon konuşması yaptı.  Başkanlık sistemine geçiş konusunda işi zorlaştı, “uzlaşmadan” söz etmek durumunda kaldı. Söylediklerine kimse inanmıyor, o ayrı konu. Ama laf ağızdan çıktı bir kere, kendisi iki gün sonra bunları unutup bildiğimiz Erdoğan tonuna dönecektir de ama biz unutturmamalıyız.

*

Şimdi bu üç sevindirici gelişmenin kökeninde ise aynı temel çekirdek fikir var: Toplumun gerçek bir meselesini sahiplenip topa girip siyaset yaparsanız, mutlaka buna cevap gelir demiştik defalarca. Çoğu kez inanılmazdı buna ama işte şimdi apaçık olguları karşımızda.

Hem de iki düz, bir ters.

Yani Demirtaş ve Kadın hareketi kazandı,  AKP kaybetti.

Şöyle ki; Demirtaş’a ve benzer biçimde kadın hareketine kazandıran şey:

-          Kimlik siyaseti yapmayıp hitap ettiği toplumun tümüne seslenerek,

-          Toplumun gerçek meselelerine sahip çıkıp çözüm siyaseti ortaya koyarak,

-          Böyle yaptığı için ve farklı kesimleri arkasına alabilen siyaset yapmak,

-          Bu uğurda terlemek, çırpınmak, iddia ile kendini ortaya koymaktır.

 

Bunu yapanlar kazanır, yapmayan kaybeder.

AKP de senelerdir böyle yaptığı için kazanıyordu. Makarna dağıttığı ya da kapı kapı dolaştığı için değil. Ne zaman ki tüm topluma seslenmekten vazgeçti ve genç insanları öldürmeye başladı, işte o zaman kaybetmeye de başladı. Kutuplaştırma bir yere kadar, işte onun sınırında şimdi. Bu sefer en kazanan olamamasının nedeni de bu; toplumu kucaklayan ve onun derdine derman olan siyasetten vazgeçerseniz kaybedersiniz.

*

Bütün bu maddi gerçek; yani hitap ettiği toplumun somut sorununa somut bir siyasi akıl üretmek ve sonra bunun gereğini yerine getirmek yani bu davaya adanmak elbette aynen kadın hareketi için de geçerli ve aynı sonucu veriyor.

Kadın yürüyüşü de bunun açık olgusudur. Tüm kadınlara hitap eden kadın cinayetlerini durdurmak mücadelesi de birbiriyle bir araya gelmesi en zor kesimleri bile birleştirdi: Türkiye’nin dört bir yanından farklı illerden gelmiş, farklı kesimlerden ailelerle, üniversiteli genç kadınlar, milletvekilleri, sanatçılar, sosyalist kadınlar,emek örgütlerinden kadınlar, liberal kadınlar, cumhuriyetçi kadınlar, LGBTİ’den kadınlar, Çarşı’lı kadınlar, akademisyenler, yazarlar buluştu, bir ejderhaya dönüştü.

90 yaşındaki çınarlarımız Sevim Belli ve Nermin Abadan Unat hocalarımız oradaydı. Biz onlara saygı duyuyor ve sonra hep birlikte, bütün kuşaklarla yürüyen bir gövde olarak öldürülen kadın kardeşlerimizin hatırasına saygı duyuyorduk. Her biri aslında kendi hayatını seçmek uğruna can vermiş kadınların güzel yüzlerini taşıyarak, onların bu hayatlarına sahip çıkma direncine saygı duyarak yürüdük.  Sadece yürümedik, söylenmesi gereken her şeyi söyledik. Çözüm yolunu gösterdik.

Tıpkı Gezi Direnişi’nde olduğu gibi, içinde biriken tüm sözleri ve çözüm için bulduğu fikirleri, sözünü söyleyerek yürüdü halk. İşte kadın cinayetlerini durdurmak için geniş ittifaklarla olabilmek de bu idi. Gördük ki herkesin söyleyecek çok sözü, sorunu çözecek önermesi var. En başta da öldürülen kadın kardeşlerimizin aileleri dolu dolu konuştu, bam teline vurdu gerçekten.

Bir büyük kadın toplumu siyaset yaptı. İttifaklar siyaseti dediğimiz de budur: birbirine benzeyenlerin yan yana gelmesi değildir ittifak kurmak. Birbirine hiç benzemeyenlerin, kendini ifade özgürlüğü içinde ortak bir hedef uğruna bir araya gelebilmesidir.

Ancak o zaman kurtulur uğruna direndiğimiz ağaçlar.

Ancak o zaman, böyle bir kadın hareketiyle Gezi direnişinde ağacımızı kurtardığımız gibi kadın kardeşlerimizin hayatını  da kurtarabiliriz.

Evet, bu toplum kadın cinayetlerini durdurur.