Gezi’de olmadı.
Yerel seçimlerde de olmadı.
Zaten üniversitedeyken ikinci sınıfta başladım dördüncü sınıfa kadar olmadı.
Polisten gaz yedim olmadı.
Şimdi en sevilen şarkı bu.
Tam teşekküllü döneklik yapmanın gerekçesi.
Denemiş ama başaramamış olmanın koyu bir moral bozukluğu her yeri kaplasın isteyenler var.
*
Tatillerinden gelip oy kullanmayacaklarmış.
Çok çılgın tatil yapıyorlar ya. Kumların arasında karpuz kesip yemekten, güneşin altında tavla oynamaktan geri kalamayacaklar.
Tuzlu su yutacaklar, başları dönmeyecek.
“D” vitamini depolayıp, kışın üşümeyecekler.
Ne diyelim, Allah akıl fikir ve biraz da büyük hastalıklardan korunmak için “C” vitamini ihsan eylesin.
Her yaz bu kadar tatil yapılırsa hiçbir kış komünizm gelmeyecek bu gidişle.
*
Rusya’daki meclis için seçimler yapılırken bunu boykot edelim diyenler vardı Bolşevikler arasında. Hepsi ayrı bir arızaydı. Bunlar uzun müddet sürdürdü itirazlarını. Kimi seçilmiş milletvekillerini geri çağıralım dedi. Kimisi onlara öyle bir ültimatom verelim ki mum gibi olsunlar diye hopladı.
Lenin’in bu zevatla başı hiç hoş değildi ve sonunda bunları partiden uzaklaştırdı.
Bizimkiler ölümüne ve bütün zamanlarda boykotçu, otzovist (geri çağırmak isteyenler diyelim) ve ültimatomcu olduğu için bunlardan pek bahsetmezler.
Ben hatırlatmış olayım.
*
1905’den sonra Lenin’le uzak düşenler arasında Maksim Gorki de vardı. Neredeyse hidayete eriyordu. İtalya’da Capri Adası’ndaki villasına götürdüğü insanlara çok matah fikirlerini öğretmeye çalıştı. Lenin’den ne eksiği vardı ki.
Ama gel gör ki olmadı.
Tam o gericilik yıllarında Bogdanov ve Lunaçarski’nin felsefi eğilimleriyle tartışmak üzere Materyalizm ve Ampriyokritisizm kitabını yazmak zorunda kaldı. Orada yenilgi sonrasında ortaya çıkan idealist düşüncelerle mücadele etmeye çalışıyordu.
Ortalıkta marksist ve materyalist kimse kalmamış gibiydi adeta.
Ama Lenin yine bir gram çivit gibi bütün bir suyu maviye boyamayı başardı.
*
Neden bunlar aklıma geliyor.
Gezi sonrası zamanlar, o zamanlara benziyor çünkü.
Her tarafımızdan bir gericilik, bir ihanet, bir rehavet fışkırıyor.
Yine de yürür müyüz?
Yürürüz.
Neden?
Çünkü biz yenilmeye de varız. Ölümden korka korka ölebiliriz.
Işık, güneş, çayır, çimen diyerek gelmedik bu günlere.
Egemenlere teslim olmayız ama egemen olan havaya da teslim olmayız.
Kimin atı hızlıysa onun atına binmeyiz.
Ama göreceksiniz yenilmeyeceğiz.
1905’i gördüysek, 1917’yi de göreceğiz.