Fatma Ünal eziyet gördüğü kocasından ayrılmak isterken onun tarafından öldürüldü. Karısını sadece işkence edebileceği bir beden olarak gören bu adamın, Fatma’ya daha önce yaptıklarını duyduğunuzda ise bunu ancak IŞİD yapabilir diye düşünüyorsunuz.

Kadınlar böyle bir gerçeklikte yaşarken, Tayyip Erdoğan ise “seçici olmayın, hemen evlenin” diye seslendi. Kızı Gülay Yaşar için adalet arayan rahmetli Duran Yaşar ise birlikte mücadele ederken yaptığı her konuşmada “kızımı kaybettim ama hepiniz benim kızlarımsınız ve lütfen evleneceğiniz kişiyi iyi seçmeye çalışın” diye seslenirdi büyük bir nezaket ile. Bir onun dediğine bakın, bir Erdoğan’a. Kadınlar hayatlarını seçmek istedikleri için her gün can veriyor, ailelerin bu kadar canı yanıyor iken, o tutmuş, seçici olmayın diyor. Kadınların seçimler yapabilmesinden nefret ediyor AKP.

Kadınlar elbette seçici olacaklar.  Erdoğan’ı seçmeyecek ama kendi hayatlarını seçecekler.

Karısını işkence edecek bir beden olarak gören koca nasıl ise Erdoğan da bütün toplumu öyle görüyor. Kendisine sonsuz hak, karşısındakine sıfır. Bu yüzden toplumun bütün acılarını ve kadın cinayetlerini durdurmanın yolu, Erdoğan’ı cumhurbaşkanı seçtirtmemek için mücadeleden geçiyor. Duran Baba gibi kadınlar öldürülmesin diye kendini ortaya koyan ailelerden, onlarla beraber mücadeleyi yükseltmekten geçiyor. 

*

Biz de ise genel olarak muhalefet seçim siyasetiyle ilgilenmiyor, apolitikleşiyor. Kadın kurtuluş mücadelesinde ise mevcut ortam yeterince apolitik olup, politik olan konu kadın cinayetleri iken, şimdi bunun da içeriği boşaltılmaya çalışılıyor. Geçen hafta planlanan “ortak eylem” oldu, şeklen görece demokratik biçimde düzenlenen illerde Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu da eyleme katıldı. İyi, güzel de, böyle bir konunun bu kadar içeriği boşaltılmaz ki arkadaş. Eylem şeklen zaten boşaltılmış; ifade özgürlüğü yok, “femina” dışında her şeyin, Ayşe Paşalı’nın yüzünün dahi yasaklandığı bir kadın cinayeti eylemi düşünün, öyle. Bari içerikte bir şey bıraksaydınız.  Türkiye’de şu anda içinde yaşadığımız gerçek; objektif siyasi ortam bu iken, kadın cinayetleri için siyaset “dünya yerinden oynar, kadınlar özgür olsa” diye otuz sene öncesinin sloganıyla yapılabilir mi? Ne kadar apolitik.  

Yıllardır bu memlekette kadınların esas meselesinin can meselesi olduğunu görmeyip feminizmin içeriğini boşaltanlar, şimdi de bunu kadın cinayetleri için deniyorlar.

Ama şansları yok çünkü ortam müsait değil.  Burası Türkiye: AKP var, Erdoğan var, şu anda seçimler var ve mücadele de var. Kadınlar için yasa yapmasını istediğimiz, göreve çağırdığımız bir meclis var ise ve Erdoğan cumhurbaşkanı olunca meclisin geleceği tehlikeye giriyor ise, feminizm bu gerçeği en öne geçerek söylemelidir. Siyasetten kaçmamalıdır.  Feminizm de, kadın cinayetleri için mücadele de somut siyasi gerçekle bağ kurarak yürütülür. Asıl muhatap olan; öldürülen kadın kardeşlerimizin aileleriyle omuz omuza yürütülür.

Gerisi kendi kendini eğlendirmektir. Küçük burjuva feminizminin bununla bir sorunu olmaz, onların apolitik hattı tam budur. Somut toplumsal konuları ve ilişkileri o kadar ortadan kaldırmışlardır ki, objektif ilişkilerin var olmadığı dünyalarında her yer sübjektivizm kaplıdır. Ortada tek tek “kişiler” kalmıştır sadece. Kişilerin kişilere ne yaptığı/yapmadığı esas meseledir. En nihayetinde onlar zaten siyasetten ve kolektif bir mücadeleden kaçtıkları için oradadırlar. Bakmayın siz isimlerinde “kolektif” filan olmasına. Ortam biraz kolektif karakter kazansa hemen rahatsız olurlar, kendi kurumlarında, yerleştikleri demokratik kitle örgütlerinde, meslek odalarında durumları hep budur: kolektif olanı ölümüne engelleme, kişisel olanı öne çıkarma. “Özel olan politiktir” sözünü biraz yanlış anlamışlardır.

Peki örgütlü kadınlar bu işte bir yanlışlık var diyor mu? Hayır. Onların da genel olarak örgütleri her özgül mücadele alanını, o alandaki kimlikçiliğe transfer ettiği için, bunu normal görüyorlar. Bu gidişle, Allah muhafaza Türkiye’de sosyalizmi kursak ne olur biliyor musunuz? Seçim siyasetini kadere, doğa ile ilgili bütün mücadeleyi ekolojistlere, ekonomiyi sendikalara, kadın siyasetini de bu küçük burjuva feministlere bırakır rahatlarız ne güzel. Peki biz ne işe yararız ve biz neyden anlarız hiç belli değil?

Küçük burjuva feminizminin yönettiği bir Kadın Bakanlığı’nı akla getirince ürperiyorum. Tek bayrakçı, kendine sonsuz hak, kendisinden farklı kadınlara sıfır hak tanıyan, modern toplumun gerisinde ve zaten geniş kadın toplumunun sorunlarıyla hiçbir alakası olmayan, kadınları sürekli apolitikleştiren bu çizgiye mi Bakanlık emanet ediyorsunuz? Bir düşünün kardeşler.