Sakarya topraklarında bir kadın kardeşimiz öldürüldü.

Sakarya, Ayşenur İslam’ın memleketi. Ayşenur İslam, daha birkaç gün önce kadın cinayetleri ile ilgili “sorun yok” açıklaması yapan bakan. Yönettiği bakanlık, kadınların hayatından birinci dereceden sorumlu, bunun için bütün olanakları elinde bulunduran başlıca kurum.

En büyük olanak ise siyaset ve bakan siyaseti şimdiye kadar kadınlar yararına hiç kullanmadı. Kadınlar her gün can verirken sustu, sustu ama başka birçok konuda konuştu. En sonunda bir günde üç kadın birden öldürülünce geçtiğimiz günlerde bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Yapmasa daha iyiydi, AKP tarihinde ancak Kabataş için söylenen yalan ayarında bir yalanla, neredeyse kadınların öldürülmediğini iddia etti. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, bu açıklamanın yeni cinayetlerin yolunu açacağını bildiği için Bakan’a hemen cevap verdi, gerçekleri açıkladı.

Ancak ne yazık ki, bir başka cevap daha geldi. Bu cevap; Sakarya’da korku filmlerini aratmayacak tarzda öldürülen; ormanda, cansız bedeni iki gün sonra bulunan 19 yaşındaki Nuriye kardeşimizin ölüm haberidir. Haberin ayrıntısında duyduklarımız daha da tüyler ürpertici; insanın aklına doğrudan “kız mıdır, kadın mıdır” diye konuşan, halkına yumruk atan başbakanı getiriyor.

Ve Ayşenur İslam’a duyurulur; siz böyle konuştukça, sizden kuvvet alan erkekler gidip kadınları öldürüyor.

 “Korunma ile ilgili sorun yok” dediniz, Çanakkale’de kocasının evden uzaklaştırılma kararı olan, yani korunma tedbiri olan Şefika kardeşimiz, evinin önünde öldürüldü.

“Ceza yasasında sorun yok” dediniz, caydırıcı cezayı kabul etmek yerine yeni yardı paketiyle yeni indirimlerin yolunu açtınız, Temmuz ayında kadın cinayetleri arttı.

“Erkekleri anlamaktan” söz ettiniz, kendi memleketinizde 19 yaşında bir erkek, gitti bu toplumun en feodal izlerine yaslanarak kadın öldürdü.

Bakanlığımızın korunması altında kadın öldürülmüyor dediniz, suçu polise atıp sadece kendinizi kurtarmaya çalıştınız, yeni cinayetler oldu.  Korunma kararının hangi merci tarafından verildiğinin hiç bir önemi yoktur ve sizi kurtarmaz:  6284 sayılı kadınları şiddetten koruması gereken yasa, başta sizin bakanlığınız olmak üzere sorumlu tüm bakanlıkları işbirliği halinde görevli kılar. Birbirinizle kurmanız gereken koordinasyonun sorumlusu öldürülen kadın mıdır?

Korunma tedbir kararları, öldürülen kadın kardeşlerimizin çantalarından çıkıyor, “kağıt üzerinde kalıyor” iken, bir kez olsun buna kafayı takmadınız. Demek ki başaramadık, nerede aksıyor diye sormadınız. Karakola sığınmaya çalışan kadınlara, bildiğimiz 1 kuruşluk A4 kağıtları için “çok geliyorsun, kağıtlarımızı bitiriyorsun” diyen polisleri, bir kez olsun uyarmadıysanız, şimdi sorumluluğu polise atsanız ne olacak?   Ayrıca, polis sizin polisiniz değil mi? Onlara sizin başbakanınız emir veriyor.

AKP politikalarının kadın cinayetlerini artırdığı, somut gerçeğe baktığımızda çok açık görülüyor. Eski bakan dahi muaf değil bundan, mesela 2014 yılının ilk altı ayında kadınların hangi şehirlerde öldürüldüğüne baktığımızda Gaziantep’in İstanbul’dan sonra 2. Sırada geldiğini görüyoruz. Fatma Şahin belediye başkanı olduktan sonra, orada kadın cinayetlerinin artması ilginç değil mi?

Ama hayatta bunun tersi de mümkün ve var: mesela İzmir’den çok cinayet haberi alırken, son aylarda azaldığını, Haziran ayında hiç cinayet olmadığını gördük. Çünkü orada kadın cinayetlerini durdurmak için çok kuvvetli bir mücadele var. 

Yani nerede güçlü mücadele var ise, orada caydırıcı bir etki yaratabiliyor. Kadınlar elbette hayatta kalabilir, cankurtaranı da en başta kadınların örgütlü mücadelesidir. Ve bizi öldürenlere, can vermemizi seyredenlere karşı güçlerimizi birleştirmek önemlidir.

Bugün aynı zamanda kadın cinayetlerini durdurmanın yolu Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasını durdurmaktan geçiyor. Halkıyla ve muhalefetle sürekli kavga eden “yumruk atan” bir başbakanın varlığı, şiddet uygulayan erkeğe ve bütün haksızlıklara çok büyük bir zemin açıyor. Ama daha da önemlisi; kadınlar için yasa yapsın istediğimiz yer meclis ise, bu meclis kalmalı yaşamalıdır. Başkanlık sistemi ile ise meclisin varlığı tehdit altına giriyor.  Ve Erdoğan nasıl daha seçilmeden cumhurbaşkanı olmuş gibi konuşamaz ise, biz de konuşamayız. “Ama olacak” diye bir şey yok, onlar için de hiçbir şey garanti değil, bizim için de.  Türkiye’de var olduğu kadarıyla demokrasinin ve kadınlar için de çalışsın diye mücadele etiğimiz bir parlamentonun varlığı da garanti değil, Erdoğan’ın seçilmemesine bağlı artık. Bu yüzden cumhurbaşkanı olmasını durdurmak için de elimizden geleni yapmalıyız.