Saatlerce yardım istediler.

Kurtarılmayı beklediler.
Aynı Titanik filmindeki gibi.
Devletin helikopterleri hiç geçmedi oralardan. İnsansız hava araçları hiç kaydetmediler.
Kaçakçı köylüler için saniyesi saniyesine havalanan F16’tılar semtlerine bile uğramadı.
Skorsky helikopterleri mermi atmaya o kadar alışmıştı ki, biri yetişip de bir ip atamadı elektrik işçilerine.
Erzurum, Aşkale’deki işçilerin Kürt olmaması bir hataydı.
Kürt olsalardı Newroz’u kutlar gibi yapsalardı devlet hemen helikopterleri başlarında vızır vızır gezdirirdi.
Gazeteci olsalar, sabahın köründe bile terörle mücadele timleri gelir onu evlerinde bulurdu.
Öğrenci olsalar devlet ne yapar eder gazını tam yüze püskürtmenin bir yolunu bulurdu.
Göldeki kardeşlerimiz sadece işçi olduğu için kaybettiler.
Devletin ilgisine mazhar olamadılar.
 
Aşkale’deki 5 kardeşlerimiz donarak,
İstanbul Esenyurt’taki çadırda 11 inşaat işçisi kardeşimiz yanarak can verdi.
Devlet her zamanki gibi seyretti.
Hükümet ekonomik büyüme konusunda kendisini Çin’le kıyaslıyor.
Çok büyüdük, diyor.
Danışmanları Erdoğan’a bunun kaçınılmaz, hatta doğal olduğunu söylüyor olabilirler. Yeni-liberalizmin gidişatı budur diyebilirler. İş güvenliği konusu, ekonomiyi büyüten bizleri ilgilendirmez diyebilirler.
Sermayenin ekonomisi büyüyor ama işçi ölümleri de büyüyor.
İşçiler beşer onar ölüyorken, vicdanlar küçülüyorken, neyin büyümesinden bahsediyorsunuz?
Kriz olur faturasını emekçiler öder.
Deprem olur bedelini fakir-fukara halkımız öder.
Büyüme olur can bedelini altta kalan sınıflar öder.
Nedir bu çektiğimiz?
 
Eskişehir, Mihalıççık’ta 4 işçi göçük altında kalarak can verdi.
Çünkü kömür ocağında ilerlerken sıklıkla atılması gereken kolonlar seyrek olarak atılıyordu.
Kolonlar o işçilerin hayatından çalınıp, büyümeye eklendi ve eklenmeye devam ediyor.
Eğer, örgütlenip mücadele etmezsek eklenmeye devam edecek.
 
Ekonomi kötü giderse insanlar işini kaybedip, dibine kadar yoksulluğu yaşıyorlar.
Kötü gitmeyip bir canlanma olur ise daha beteri, insanlar canını kaybediyor.
Bu ülkede ve dünyada sakin bir hayat yok artık.
Kapitalizm insanları bedenen yok etmeden sömürmeyi beceremiyor.
Kapitalizm dereleri kurutmadan işleyemiyor.
Kapitalizm doğayı mahvetmeden yürüyemiyor.
Sermaye blokları arasındaki, devletler arasındaki rekabet bir ölüm kalım meselesi. Ve ölümler önce bizden başlıyor. Sermayeler ve devletler kendi büyük çarpışmalarını yaşarlarken gözleri hiçbir şeyi görmüyor.
İşsizlik her halükarda çok yüksek.Başbakan yüzde 10 civarında işsizliğin ne kadar normal olduğunu anlatıyor. Diğer ülkelerden örnekler veriyor. Onlar da da durum böyle diyor.
İnsanlar bu tablo içerisinde, her türlü kötü koşulda çalışmaya razı ediliyor ve en sonunda ölüyorlar.
 
Türkiye işçi sınıfı ve onun öncüleri işçi cinayetlerine karşı, sistemle inatçı ve uzun soluklu bir mücadeleye hazırlanıyor.
Ağıtların yükseldiği her bir işçi ocağından mücadele yeminleri de yükseliyor. İnsanlık kaybettiği emekçilere sahip çıkıyor.
Evlatlarını kaybetmiş aileler bir araya geliyor.
Halkımız “işçi ölümlerine son” diyerek yollarla düşüyor.
Yolları açık olsun…