Bugün yine mutlu bir güne uyandık. Gazeteler ekonomi konusunda flaş iyi haberlerle dolu, ne güzel. Enflasyonda hızlı düşüş: yıllık TÜFE yüzde 8.28 ile tek haneye indi.
Finans ekonomimiz de tıkırında. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı; “ Yılsonunda olumlu sonuçlar göreceğiz” dedi.

Esas bombayı Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan patlattı.
O kadar iyi gidiyorduk ki, bizi ancak “haykırmak” keserdi. Ticaret Müşavirleri/Ataşeleri Konferansı'nda konuşan Çağlayan, “Şunu her yerde haykıra bilirsiniz, gözlerinin içine baka baka. AB geçen yıl yüzde 1,5 büyüdü, eğer Türkiye AB’ye üye olsaydı AB’nin büyüme oranı yüzde 1,8 olacaktı. Türkiye, AB’ye muhtaç değil, AB Türkiye’ye muhtaç” dedi.
Yetmedi, Çağlayan’a göre, IMF de bize muhtaç, biz olmasak işsiz kalacaklarmış. Ve zaten artık Türkiye'nin de kendi direktörü olacak ve başka ülkelere direktörlük yapacakmışız.

Tamamen yalan söylemiyorlar. Bir yandan böyle bir nesnellik var; Türkiye ekonomisi büyüme oranları, ihracattaki artış, bütçenin denk olması gibi başarılar kaydediyor.
Olağan koşullarda bu iyi hal, pastadan daha fazla pay istemek hakkı doğururdu.
Ama şimdi dünya ekonomisinin hali ve Avrupa’daki kriz koşullarında, onların felaketi bizim hükümette böyle konuşma ve pay almak değil, pasta paylarını yönetmek iddiası yaratıyor.
Buna da tamam da, ortada şöyle bir kendini bilmezlik var.
AKP hükümeti, hem Avrupa’ya göre kendini ölçüyor, cesaret kazanıp iddialaşıyor. Hem de hiç Avrupa, hiç dünya yokmuş ve evrende tek başına bir ekonomiymişiz gibi konuşuyor.
Şımarık çocuklar gibi sürekli hava attığı ekonomik başarılarının ebediyete kadar böyle kalacak ve hiç bir şeyden etkilenmeyecek sanması ne aymazlık.
Avrupa’da ekonominin kaç hükümet batırdığını söyleyip kendisiyle gurur duyan Bakan’ın, bu ateşin bir gün kendi hükümetini de yakabileceği hiç aklına gelmiyor olabilir mi?

Bu dünyanın her köşesine girmiş kapitalizm şartlarında kriz ateşi, yanıcı sıvılarla kundaklamalara benzer. Yangının nerede hız keseceğini bilemezsiniz.

Bu dünyanın her köşesine girmiş kapitalizm şartlarında krizin soğuk yüzü, buzda kaymaya benzer; bir kayaya çarpmadan kayarak yuvarlanmayı durduramazsınız.

Ama kendi suretinden sarhoş olmuş AKP’nin gözü başarısından başka bir şey görmüyor.
Bugün an itibarıyla iyi olan göstergelerin yarın ne olacağı belirsiz, hatta karanlık.
Bizim hükümet böyle atıp tutarken, aynı günlerde görev süresi bu ay sonu dolan Dünya Bankası Başkanı Zoellick, giderayak gerçeğin ürkütücülüğünü itiraf etti.
Enflasyon düştü diye mutlu uyandığımız bu günün sabahında, o varsa bu da var; dünya ekonomisini, Euro bölgesinin yıkılması ile tetiklenecek ve 2008’den daha büyük bir felaketin beklediğini söylüyor banka başkanı. Tam bir kapitalist prototipi kendisi. “Benden sonra tufan” diyor.

Dünya buyken, AB’ye girmemiş olmakla yine mi teğet geçecek bize felaketler?
Pek öyle görünmüyor, çünkü hükümetin sağlamız diye övündüğü büyümenin ne olacağı belli değil. % 4’ün altına düşen bir oran, kriz ve işsizlik getirecek.

AKP ise, durumu idare etmek peşinde ve bunu da görülmemiş bir düzeyde emekçi düşmanlığı ile yapıyor.
Nasıl bir hız ve keskinlikle THY çalışanları için grev yasağı çıkardılar gördük. Sırada kıdem tazminatını kuşa çevirmek var.
İş gücü piyasası reformları diye yutturmaya çalıştıkları bu saldırının adı, bir madalyonun iki yüzü sayılması gereken, Ulusal İstihdam Stratejisi(UİS) ve Yeni Teşvik Paketi(YTP)’dir.

UİS ile “bölgesel asgari ücret” adı altında Kürt emekçiye karın tokluğuna çalışma,
“Kiralık işçilik”, “eğitim ve sağlığın özelleştirilmesi”, “iş güvencesinin kaldırılması”,” kamusal alanda çalışma saatlerinin erkene alınması” gibi uygulamalarla da, tüm Türkiye emekçi halklarına cehennem planlanıyor.

Patronlara ise cennet vaat ediliyor. Ekonomi Bakanı aynen bu sözle patronlara işçi pazarlıyor. Rekabet ve işçi maliyetleri açısından 6. bölgenin bir “cennet” olacağını ilan ediyor. YTP’ni Türkiye’nin gelmiş geçmiş en cömert, en anlamlı teşvik kanunu olarak tanımlayan Çağlayan, Türkiye’deki ücretlerin düşüklüğü konusunda teminat veriyor patronlara. Öyle bir teminat ki; ücretler, Çin, Bangladeş, Vietnam ve Pakistan’dan da düşük olacakmış, garantiymiş.

Bütün bu olan bitenin bir tek iyi yanı var; AKP’nin gerçek yüzünü tam olarak açığa çıkarıyor.
Kadınlara, emekçilere, Kürtlere, çocuklara, eşcinsellere nasıl bir dünya vaat ediyorlar, işte apaçık ortada.
Ve biz o dünyaya, asla izin vermeyeceğiz.