Gezi Direnişi siyasette çok fazla taşı yerinden oynattı. Ne var ki taşları yeniden alışılan yere oturtmaya çalışma eğilimi ortada kol geziyor.

Herkes yerellerinden ve kendi köyünün peynirinin tadının çok özel oluşundan bahsederken Gezi Direnişi bu alışkanlığın tamamen dışına çıkıverdi bir anda.

En isimsiz, en sahipsiz, en genel ağaçlar adına konuştu.

O ağaçlar su gibi duru, renksiz, kokusuz ve saydamdı.

O ağaçlar için konuşurken o ağaçlar gibi renksiz, kokusuz ve saydam bir dil kullandı.

Böylelikle bu ülkenin ve bütün dünyanın iyiliği adına konuşma yüceliği katına yükseldi. Bu genel, temel ve evrensel konumu yakalamak anlamına geliyordu.

Şu anda bu yücelikte rakipsiz olarak duruyor.

Tehlikeli eğilim bundan sonra “hadi bakalım Gezi efsanesi bitti evli evine köylü köyüne ve köyünün güzel peynirine” diyenler olacaktır.

Bunu üstü kapalı söyleyecekler, idealize ederek söyleyecekler ve kodlayarak söyleyecekler.

Diyecekler ki “hadi bakalım eğlence bitti herkes yerellerine-mahallelerine-köylerine dönsün”.

Bundan sonra herkes kendinde devrim yapsın olmadı yerelinde yapsın.

Yerellere, mahallelere, köylere kim gık diyebilir herkes hızlı hızlı başını sallayacaktır.

Hayır. Bu sefer mücadelenin alanının küçültmeyelim ve kenarda bir yere çekmeyelim.

Lenin ünlü kitabı “Ne Yapmalı?”’nın ancak sonunda, ne yapmalı sorusunu karşılayabilmek üzere “Bütün Rusya için bir siyasi gazete planı” der.

Yani, bütün Rusya için.

Yani yereller için, özeller için, mahalleler için değil.

Bütün Rusya için.

Bizler de Lenin’den ve Gezi Direnişi’nden sonra bütün Türkiye için bir gazete…

Bütün Türkiye için bir siyaset...

Bütün Türkiye için bir örgüt…

Bütün Türkiye için bir birleşik mücadele hareketi yaratmalıyız.

Yoksa asla olamaz.

Aynı yere geri döneriz. Bina okuruz döner döner gene okuruz.

Böyle yapılmaya çalışılmasından yerelciliği ağzından düşürmeyeneler memnun kalmayacaklardır ama elden ne gelir? Seçtikleri yol yanlıştır.

Böyle yapılmasından sosyalizmi kültürel bir kimlik olarak yaşayanlar da memnun olmayacaklardır. Bu tutumu benimseyenler sosyalizm hedefinin siyasal ve örgütsel çabayı da beraberinde getirdiğini duymamazlıktan gelmeye çalışırlar. Sosyalizmi kültürlü olmaya, sonra da bir kimlik olmaya doğru geri çekerler. Sonuçta onların yaptığı da bir kimlik siyasetidir ama söyleseniz kabul etmezler o başka.

Türkiye çapında bir gazete, bir siyaset, bir örgüt ya da birleşik mücadele hareketi nasıl olacak onları çok fazla ilgilendirmez.

Bu boyutu genel Türkiye solunun eğilimleri de zaman zaman böyle olabildiği için ele alıyorum.

Solun bir kısmını bıraksanız sonsuza kadar panel-sempozyum yapabilir ya da dergi çıkarabilir. Hem de politika konuşanlarla değil, mesleki bilgisini anlatanlarla.

Bizler “Birikim” dergisinin baş tarafında yazdığı türden bir “sosyalist kültür dergisi” eğiliminden uzaklaşalım.

Yerelciler politik mücadele verirken mekanı, kültürelciler ise zamanı daraltırlar.

Yerelciler kendi kıyılarından hiç uzaklaşmak istemez. Cehennem kendi kıyıları dışındaki her şeydir onlara göre. Kendisine yakın ve küçük olan güzeldir.

Kültürelciler ise mücadele verilecek süreyi kısa tutar. Çünkü onlara göre kültürlü insanların kültürsüz insanlara bir bilgiyi aktarıvermesi pek de uzun sürmeyecektir. Devamlılık arz eden siyaset ve devamlılık arz eden örgüt onlara göre değildir.

Eğer böyle düşünürsek, hedefimiz hem bütün Türkiye çapında hem de  kesintisiz bir siyaset ve örgüt olmalıdır.