Geçen yıl bu zamanlar…

 Hemen hatırladınız. Kimse unutmadı Gezi Direnişini.

 Yıl boyunca yaşayan direniş, toplumun en önemli gündemlerinde de sıçramalı biçimde kendini ortaya koyarak,  devamlılığını defalarca kanıtladı. Aslına bakarsanız hep hatırda olan unutulmaz da.

Ama en çok unutmayan, o büyük direnişi bir an bile aklından çıkaramayan, en az direnişçiler kadar hayatı değişmiş olan biri var: başbakan.

31 Mayıs’ta A’dan Z’ye alınan önlemler bunun açık kanıtı. Sadece kendi istikbalini düşünen ve bir yıldır kaybetmekten korkan başbakan, herkesi korkutarak kurtulmayı deniyor biliyorsunuz.  Öyle korkuyor ki, evinin önünden Taksim’e kadar her yer polis, her yer polis oluyor. Tıpkı 1 Mayıs zamanında bir mizah dergisinin kapağındaki karikatür gibi bir ortam: Taksim’de polisten başka kimseye yer kalmıyor hakikaten.

Amacı bizi korkutmaktı. Bütün bunlara rağmen o  “duvarları polis kaplı bir gaz odasına” dönüşmüş olan Taksim’e girdi halk. Sözünü söyledi, anmasını yaptı.

Bu arada başbakanın Üsküdar’daki evinin önünde de bir o kadar A dan Z ye idi önlemler. Bizi,  Taksim ve çevresindeki bütün polis ordularını yenip Üsküdar’a kadar gelebilecek yetenekte görmesine ne demeli bilemedik? Bir başbakanın ülkesinin direnişçilerini bu düzeyde görmesi çok hoş bir duygu ama kusura bakmasın, bu beklentisini yerine getiremedik. Amaç; Taksim’de aslına yaraşır biçimde anma yapabilmekti sadece. Bütün meydanda ve Gezi Parkında yaşayan “güzel ülkeye” hep beraber bakmaktı.

 Amaç hasıl oldu. Hep birlikte parka girebileceğimiz günlerde gelecek. Ama zaten her gün binlerce kişi, kentin en merkezi yerinde kurtardığı bu vahaya bakıyor, orada Topçu Kışlasını değil, “güzel ülke” umudunu elle tutulur kadar somut görüyor.

*

“Güzel ülke” sözü, maruz kaldığı biber gazı nedeniyle aylardır hastanede yaşam mücadelesi veren ve ne yazık ki bu hafta kaybettiğimiz Elif Çermik’e ait. Biber gazı şimdi de bir ablamızın ölümüne neden oldu, hepimizin başı sağ olsun. 

Dünya literatürüne aslında öldürücü özelliği olmadığı halde, gazı doğrudan silah gibi kullanıp vurarak öldürmeyi kazandıran polis, dolaylı yoldan öldürmek konusunda da rekora koşuyor. Geçen haftalarda Mehmet İstif, geçen yıl tam 31 Mayıs’ta Metin Lokumcu, Gezi’de ve Nevroz’da ölen iki ağabey, sayı artıyor.

*

Polis halkını öldürüyor.

Patronlar işçileri öldürüyor.

Erkekler kadınları öldürüyor.

Bütün bunların hiç birinde, bırakınız A dan Z ye olmasını, sadece A önlemi bile alınmıyor, atılması gereken en temel adımlar atılmıyor.

İşçilerin ölmemesi için taşeron çalışmanın ortadan kalkması lazım, AKP yeni yasa ile tam olarak önünü açmaya hazırlanıyor.

Kadınların öldürülmemesi için koruma kanunun uygulanması ve caydırıcı cezalar lazım. AKP yeni yargı paketinde kadına yönelik şiddet ve cinayetlere yer vereceğini açıkladığı halde, bunu yapmıyor.  Bu Çarşamba Meclise gelecek olan paket, Adalet komisyonundan kadınlarla ilgili hiçbir düzenlemeye yer vermeden, çocuklarla ilgili olarak da özünde muhafazakâr maddeler ile geçti.

AKP toplumun can yakan diğer önemli sorunları gibi, kadın cinayetlerini de gündemine almamaya devam ediyor.

Ama bu durum tam bir iç kanama gibidir. Dışarıdan hemen fark edemeyebilirsiniz. Oysa kanıyordur ve aslında bir şekilde kendini gösterir.

İşte AKP’nin başında olan budur. Türkiye’nin doğusunda ve batısında iki önemli merkezde; Ağrı’da ve Yalova’da seçimi kaybetti.  Gezi var, Kürt halkının mücadelesi var, 17 Aralık var, Soma var ve böyle bir AKP var. Bu şartlarda ne olacaktı? Hem toplumun can yakan meselelerini görmeyeceksin, hem de yenilmez yıkılmaz olacaksın öyle mi?  Böyle bir şey dünya tarihinde yok.