Mümkün olduğu kadar fazla insan sayısı ile katılabileceğimiz eylemleri konuşuyoruz.

İlk sorun şuradan çıkıyor. Liberaller hemen atılıp şunu söylüyor: “Gezi’de böyle değildi işte, o zaman eylemler kitleseldi.”

Bu laf hiçbir şekilde geçerli olamaz. Çünkü akıl, mantık ve beyin hücreleriyle hiçbir alakası yok. Yahu her eylem Gezi Direnişi, Fransız İhtilali, Ekim Devrimi gibi olur mu? Bunu söylemeye gerek bile olamaz?

Sadece milyonlar sokağa döküldüğünde eylem yapalım gibi bir yaklaşım olamaz. Ayrıca milyonların ne zaman sokağa döküleceği bilinemez.

Bu çizgi kitle çizgisi değil, eylemlere katılım Gezi düzeyinde olsun, “hayat bayram olmalı ya da her nefes alışımız bayramdır” çizgisidir. Saçmalıktır. Kitlesel eylem yapma hattına sıcak bakanı bile kaçırtır.

Sorunu biraz daha açacak olursak.

Kitle çizgisi sadece çok fazla kitle olması değildir.

Bazen çok fazla kitle olmasını başarmaktır. Bazen genel kitle ortalamasının yapabileceği eylem şekillerini öne çıkarmaktır. Bazen de bu eylemlerin sürekliliğini ve bir fikri takip içinde olmasını sağlayabilmektir.

Kitle çizgisi budur.

Sadece herkes sokağa indiğinde eylem yapabileceğinden bahseden solcu biraz ateşi sönmüş bir solcudur.

Konusu geçmeden söyleyeyim Facebook’tan sert bakışlı kedi fotoğrafı paylaşmanın da solculukla hiçbir alakası yoktur. Sosyal diye bilinen medya insanı sosyalleştirmez, bilakis ekranın başına kapatıp asosyalleştirir. Telkin edilmeye çalışıldığı gibi mücadeleleri yükselten sosyal medya değil, sosyal sınıfların konumlanışı ve sürtüşmesidir.

Peki sadece kitle çizgisi dediğimizde sadece ayaklanma anındaki kalabalıktan bahsetmiyor isek neden bahsediyoruz?

Haberin var mı taş duvar, demir kapı, kör pencere; Duran insan eylemi diye bir eylem vardı?

Ne oldu o?

Onu biz bir ara basın açıklamaları yaparken kenara ittiriverdik. Yuvarlanıp giden insan oldular. Onlara hiç alan bırakmadık. Oysa ki onlar 1. Dünya Savaşı çıktığında bir pabucu dama atılan güneş enerjisi deneyimi gibiydiler. Herkes kömüre koşunca, güneş ışığı unutulup gitti ve bugün küresel ısınmayla boğuşuyoruz.

Duran insan eylemleri iyiydi, parklarda çadır kurmak iyiydi, çevik kuvvetin yüzüne kitap okumak iyiydi, kırmızılı kadın iyiydi, merdivenleri renkli boyamak iyiydi, iftar sofraları iyiydi, polis saldırınca paniğe kapılmadan ve izdihama yol açmadan çekilebilmek iyiydi.

Çünkü izdiham yaratacak kalabalıklar iyidir.

İzdiham yaratacak kalabalıklar sadece devrimi yaratabilir.

İzdiham yaratabilecek kalabalıklar her zaman kendini sıkıştırmaz, onun bu sistemi de sıkıştırabilecek  ve ezebilecek gücü vardır.

Böyle olmazsa ne olur?

Size şöyle söyleyeyim, 1 Mayıs’ta devrimcilerin kortejine katılmak isteyenler katılamadılar.

Çünkü o kadar fazla bir gerilime hazır olmaya çalışıyorduk ki herkes bunun içine giremedi. Evet başka çaremiz yoktu, evet yoldaşlarımızın öldürüldüğü meydan bize küstahça yasaklanmıştı ama durum da buydu.

Belki 1 Mayıs’ta bundan geri duramadık ve daha fazla insanı katamadık ama bunun dışındaki zamanlarda bu açığı kapatmalıyız.

Sahada sadece devrimciler ve polisler kalmamalı.

Sahada toplum-devrimciler ve polis olmalı.

Polis o zaman düşecektir.

Meydanlara her şeyin ama her şeyin getirilmesini yasaklayabilirler.

Kask getirilmesini, deniz gözlüğü getirilmesini, gaz maskesi getirilmesini, sirke getirilmesini, limon getirilmesini yasaklayabilirler ama insan getirilmesini hiç kimse yasaklayamaz.

Hiç kimsenin insana gücü yetmez.

Meydanlara istediğimiz kadar çok insanla gidebiliriz.

Zaten ancak o zaman gidebiliriz.