Halkımızın yüzünde acıyı ne zaman görsem bu dize aklıma gelir ve Rahmetli Edip Cansever beni bağışlasın ama bence onun en güzel dizesidir.

Televizyonda sürekli duygu yüklü müzikler eşliğinde verilen Soma’nın gözyaşını izlerken, bize lazım olan bu dize çınladı durdu boşlukta. İşte şimdi Nuri Bilge Ceylan, aldı onu boşluktan bize verdi.

Bir eliyle ödülü tutup, bir eliyle yumruğunu kaldırırken o da ilk kez gülümsedi. Önceki fotoğraflarında elinde “#Soma” yı tutarken hep çok üzüntülüydü yüzü, ödülü aldığı o an hep birlikte yüzümüz güldü. 

En son ne zaman böyle dolu dolu gülmüştü bu halk diye düşününce, Gezi’den yayılan büyük mutluluk hatırlanır. Halkımızın çocuklar gibi şen olduğu, parkta geçirdiğimiz günler.  Hatta devamında da “aç – kapa artema” günlerinde,  park gece yarısı açılsa bile oraya koşup mutlulukla banklarda oturanlar.  Yanlış anlamayın sadece son bir yıldır sürekli oradan oraya koşan ve her koşulda direnen gençler değildir onlar; büyüklerimiz, ablalar, ağabeyler, teyzeler ve çocuklar, gerçek anlamda halktır. İnanmayan hafta sonları güzel havalarda Gezi’den geçsin ve görsün. Halkımız, AKP’nin elinden hep birlikte kurtardığımız parkımızda, bunu kendi elleriyle başarmış olmanın verdiği gururlu bir mutlulukla geliyor, parkta nefes alıyor.

*

Bir yıl önceki büyük mutluktan sonraki günler ise “sen miydin gülen, al sana gülmenin bedeli”  diyerek her gün terör estiren bir başbakan ile geçti. Öyle böyle değil, gencecik bedenleri toprağa vererek geçti. Cemevlerinden kaldırdığımız cenazelerde, Alevi halkımızın yüzündeki acı haritasına çizgiler ekleyerek geçti.

O şiirin devamında “Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi” der. Ağlayan çok, gülen az olan yurdumuzda, bizim halimizde Türkiye’ye benzeyerek geçti. Ama işte Gezi’de nasıl büyük insanlığın parçası oldu isek, Nuri Bilge ile yine öyle olduk. Bir yıl boyunca, dünyayı takmayan ve bu yüzyılda görülmemesi gereken bir kafayla ülkeyi yönetmeye çalışan, bize büyük insanlığı unutturmaya ya da sadece Mısır’da darbe karşıtlarıyla sınırlamaya çalışan bir başbakana rağmen, evrensel olanı hiç unutmamış, direnmeye devam etmiştik elbette. Ama sadece “Türkiye’ye benzemiş” idik. Nuri Bilge sayesinde hep beraber “işte şimdi evrenselin parçasıyız” dedik, yine büyük insanlığa benzedik.

Ödülü kaldıran elleri dert görmesin, sağ olsun.

Gezi’nin yıldönümünde bize, Soma’daki direniş gibi bayrak olsun.

*

Soma’nın acısı, pek çok başka toplumsal sorunu haklı olarak geride bıraktı. Ama yine Soma’nın vermesi gereken ders ile bu başka acıları da gündemde tutmalı, gidermek için mücadele etmeliyiz. İki önemli konu var söz etmek istediğim:

1.       Kadın cinayetleri ne zaman şiddet yükselse anında hızlanan bir olgu olarak devam ediyor ve bu hafta sekiz kadın kardeşimizi erkek şiddeti ile kaybettik. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Soma’dan bir gün önce yeni yargı paketinin kadına yönelik şiddet suçlarını da kapsayarak genişlemesi için meclis’teydi.  Tüm partiler ve konuyla ilgili iki ana komisyon olan “Adalet Komisyonu” ve “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu” görüşen platform ve ailelere, tüm görüşmelerde ne kadar haklı oldukları söylendi, TCK Ek Madde Teklifinin yasalaşması için ellerinden geleni yapacaklarına dair söz verildi.

 Elinde bütün imkanları bulunduran ve mecliste her tür düzenlemeyi isterse yapabilecek olan AKP’dir.  Platformun hazırladığı teklifin özü; kadın cinayetlerinin ve daha önemlisi ölüme varana kadar ki şiddet sürecinin yani “tehdit”, “yaralama”, “hürriyetinden alıkoyma” gibi suçların caydırıcı bir ceza ile düzenlenmesi.  Bu kadar temel olan bir düzenlemeyi görmezden gelmenin, tıpkı Soma önergesinin reddedilmesinde olduğu gibi hiçbir açıklaması olamaz.  AKP’nin ders almış olması, toplumun bir acısına çözüm aramak için verilen teklif ve önerileri değil reddetmek, kıymetini bilmesi ve gereğini yapması gerekiyor. Ceza kanununda yıllardır olması gereken düzenlemeyi yapmak için daha kaç kadının ölmesi lazım? Soma’da olduğu gibi aynı anda yüzlerce ölüm mü olsun isteniyor? 

Ayşenur İslam, konuyla ilgili bakan olmasına rağmen kadın cinayetleriyle ilgilenmiyor. En son seçimlerde halkı kışkırtmakta çok çalışkandı, şimdi de “sömürge valisi hanımı” gibi bir poz ile Soma’da her gün yeni bir gaf yapıyor. Bugün de “301 evler yaptıracağız” sözleriyle,  hem de neredeyse acıyla dalga geçen bir tonda, Soma’yı deprem bölgesi sandığını ortaya koydu.  O evleri Van’da yaptıracaktınız Bakan Hanım.  Şimdi siz bir an önce mecliste sizi bekleyen ve kadınlara borcunuz olan görevlerinize dönün.

2.       Soma’dan bir gün önce Mehmet İstif kardeşimizi biber gazının sebep olduğu kanser nedeniyle yitirdik. Günler sonra Sağlık Bakanı tuttu, biber gazının ne kadar bitkisel, organik olduğunu anlatmaya başladı. Memleketin sağlıktan sorumlu bakanına bakınız; kapsülleri beyinleri dağıtmış, insanları kör etmiş ve en sonunda canından etmiş biber gazını savunuyor, savunduğu yetmiyor bir de neredeyse sağlığa iyi geldiğini anlatacak. Pes doğrusu. Bu konuyla ilgili bir sağlık bakanına düşen görev “biber gazı yasaklansın” teklifini meclise götüren olmaktır. Sağlık Bakanı da göreve.