Kadınlar son dönemde kamusal alanlarda kıyafetleri bahane gösterilerek yapılan saldırıların artışına büyük bir yürüyüşle cevap verdi. Kıyafetime Karışma sözü, tıpkı Adalet Yürüyüşü’nde olduğu gibi birbirinden farklı birçok kadını birleştirdi, bu birleşik güç birlikte tek bir noktayı hedefledi. Bu kapsayıcı metodun denendiği her durumda olduğu gibi başarılı bir eylem deneyimi yarattı. Kendilerine hiza vermeye çalışan erkek hâkimiyetine de hem Kadıköy eylemiyle, hem de hemen ertesinde Maçka’da erkek güvenlik görevlisinin densizliğine sessiz kalmayarak haddini bildirdi ve sonuç aldı.

Mücadele metodunun püf noktası, sadece bir parça için, bir kimlik için değil herkes için ihtiyaç olan, somut, can yakan meseleyi; kimseyi dışarıda bırakmayacak biçimde yakalayıp bütüne seslenerek dile getirebilmesiydi, kadınlarda da çok olumlu bir sonuç verdi.

Kıyafet önemlidir

Kadınların hayatı ve “nasıl göründüğü” -dünya tarihinde hep olageldiği gibi- Türkiye’de de şu anda rejim değişikliğinin sembolü haline gelmişti ve kadınlar kıyafetlerine yapılan müdahalelere direniyor, bu alanı bir direniş alanına çeviriyordu.

Günlük hayatta ulaşım araçlarında, parklarda yapılan saldırılara nefesi tükenerek tek tek direnen kadınların, onlar gibi düşünenlerin, kendi başına gelmese de kadınların başına gelenlerden endişe duyanların, öfke duyanların, kısacası Türkiyeli kadınların bu konuda bir araya gelmeye ve birlikte direnmeye ihtiyacı vardı. Bunun nasıl açık ve sade bir ihtiyaç olduğu, Kadıköy Meydanı’nı dolduran binlerce kadın ile ortaya çıktı.

“Kıyafet” bu nedenle önemliydi. Evet, saldırılar “şort” ta cisimleşiyordu ama sorgulanan kadınların kıyafetleri, tavırları, ne yapıp yapmadıkları, tüm hayatlarıydı.  Şorta olan saldırının arkasındaki bu bütünlüğü gören kadınlar, şort giyse de giymese de, başı açık ya da kapalı olsa da, işte tam buna tepki verdiler, Türkiye’de kadınların giderek daha fazla horlanmasına isyan ettiler. “Örselenmiş kadından, örgütlenmiş kadına” doğru önemli bir adım attılar.

Feminizm herkes içindir

Feminizmin “tüm kadınlar” için olması hasebiyle, Kıyafetime Karışma hareketi de çok normal olarak tüm kadınlara seslenmeliydi. Kadın hareketinin doğası gereği deneyimli olduğu kapsayıcılık, “Hayır Hareketi”, “Adalet Yürüyüşü” gibi son dönem önemli mücadele deneyimlerinden de beslenerek imzasız, her kadının ve kurumun katılımına açık, herkesin kendini ifade edebildiği ama ortaklığı bozmadığı kendi nötr sembolünü ve kendi kahramanlarını yaratan iyi bir örnek yarattı.

Eylem, herhangi bir anma eylemi, 25 Kasım ya da 8 Mart gibi takvim eylemi de değil, kadınların yaşadığı güncel ve somut baskıya karşı çok net ve gerçekçi bir direnişti. Kadınlar güncel siyasal mücadeleyi ileriye taşıdılar.

İşte güçlü yanlarını oluşturan bu özellikleri epey tartışma da yarattı, bu da yine bir başka olumlu sonuca sebep oldu. Genel olarak muhalefette fikri siyasal tartışmanın çok gerilediği böyle bir dönemde tartışmak iyidir, bütün eleştiriler kıymetlidir.  Kadın hareketinin tartışabiliyor olması, fikri zenginlik iyi bir örnek yaratır, devam edebilirse hem muhalefeti, hem kadın hareketini ilerletir.

Kıyafetime Karışma herkes için mi?

Eyleme yapılan eleştiriler arasında, “başörtülülere zulmedilirken neredesiniz?” gibi manipülatif saldırıları, bu saldırıya yanıtı eyleme katılan çok sayıda başörtülü kadın verdiği için kapsam dışı tutuyorum.  Dostların eleştirileri arasında ise nüanslar olmakla birlikte genelde iki özelliğe odaklıydı:

1. Memlekette bu kadar mesele varken kadınların kıyafetini ele almanın gündem saptırma olduğunu söyleyenler oldu. Oysa kadınların üzerine basa basa yapılmak istenen rejim değişikliğinin her gün tipik olarak tekrarlanan somut sembolü kadınlara yapılan saldırılardı. Aslına bakarsanız iktidar için, bugün gündeme gelen müftülere nikah yetkisi verilmesi veya bizi modern demokrasiden laiklikten uzaklaştıracak her adım, kadınların varoluşuyla ve kıyafet konusuyla bölünmez bir bütündü. İktidar için bütünsel olandan biz neden vazgeçelim ki? Bu bakımdan Kıyafetime Karışma gündemin ta kendisiydi, bu yüzden de geniş kesimler tarafından sahiplenildi, gündeme de oturdu.

2. Başörtülü kadınların eylemde ne işi vardı? Başörtüsünü savunarak kadınların hakları savunulabilir miydi? Şortuma da, başörtüme de dokunma demek kafa karışıklığıydı… Bu eleştirilerin, eylemin tam müftülerin hayatımıza karıştırılmaya çalışıldığı, laikliğe yeni saldırıların söz konusu haftaya denk gelmiş olması ile alevlenmesi de anlaşılabilir. Ama aslına bakarsanız asıl “kafa karışıklığı”, bugün şortta vücut bulan kadın haklarına yapılan saldırıların bir bütün olduğunu ve mümkün olan en geniş cepheyle yanıt vermekten başka yolumuz olmadığını görmemektir.

Soru şu; geniş kesimler kadınların taleplerini sahiplenmemeli midir? Türkiye’nin modern hukuk devletinden uzaklaşmasına yapılan itirazda kendisi de başörtülü olanların yeri yok mudur?

Mesela Hayır Hareketi’nde ve Adalet Yürüyüşü’nde denendiğinde alkışlanan “kapsayıcılık”, “kutuplaşmayı aşma becerisinin”,  bunu kadınlar başarınca bu kadar üst perdeden eleştirilmesinin muhalefetteki erkek egemenliği ile ilgisi yok mudur? Bana göre tam da budur. Bir türlü bitmeyen bize bilgiçlik taslayan adamların, hem işimize karışarak hem de genel siyaset uyguladığında susup ya da alkışlayıp, aynı metodu kadınlar uyguladığında eleştirerek yaptıkları sol içi maçoluğun ta kendisidir.

Ama asıl mesele, bu arkadaşların diyelim biz iktidarda olsak ne yapacaklarıdır? Tarihin en eski ve en büyük derdinin sürekli kadını tehlike görüp onunla uğraşmak olduğunu bilenler, gerçek bir akıl yorma ile bu zorlu soruna yönelenler, yarın iktidar gücünü ele geçirse yanındaki başını örtmeyi seçmiş kadın arkadaşının başını zorla açamayacağını bilirler. Bu uzun ve zahmetli bir fikri mücadele, çok emekle biriken bir politik mücadele ve özgürlük fikrinin etki yaratacağı gücü ve örgütlülüğü yaratma meselesidir. Eleştiri yapan tüm arkadaşlarımızdan doğal olarak, kadınlar için yürütülen böylesi bir mücadeleye koyulmaları beklenir.

Feminizmin din ile ilişkisi

Feminizm herkes içindir derken ama bazı kadınlar bunun dışındadır denilebilir mi? Başörtülü kadınlar eylemimize katılmasın demenin feminizm ile bir ilgisi var mıdır?

Aslına bakarsanız feminizm, tüm dinlere ve dinsizlere eşit mesafededir. Derdi inançla değil, kadınların inançlarıyla arasına sürekli erkek hakimiyetinin girmesiyledir.  Yani mesela sıcağın alnında “haşema giyen kadından çok, onun yanında ferah feza rahat deniz kıyafetleriyle denize giren erkeğin yanındaki kadının zorluğunu” hiç umursamayıp benimsemesinden, böyle bir ereklikten rahatsızlık duyar.  Feminizm, dinin kadınlar ve erkekleri nasıl ele aldığı, iki cinsiyet arasındaki fark ve ayrımcılıkla ilgilenir. Öncelikli sorun kadının özerk alanına sürekli bir erkek zoru ve baskısının girmesi ve tüm semavi dinlerde geçerli olan aşırı cinsiyetçi işbölümüdür. 

Kuşkusuz dünya gerçeklerinden uzak olamayacağı için dinlerin ve farklı inançların varlığını tanır, önemseyebilir ya da önemsemeyebilir, buna göre akımlar oluşur.  Ama içindeki tüm akımların ortak özelliği elbette erkeklerin üstünlük kurduğu kadınların ezildiği her durumla mücadele etmesidir.  Dinlerden önce de var olan en eski eşitsizlik biçimi olarak kadınların ezilmesi ilişkisinde din nasıl etkiler yarattı ona bakar. Gördüğü bütün semavi dinlerde olduğu gibi İslami muhafazakarlıkta da cinsiyetçi rejimdir. Dinsel olsun olmasın bütün rejimlerde cinsiyetçiliğe karşı olduğu gibi, İslamcılığın cinsiyetçi rejimine de karşıdır. Peki İslamın içinden kadınların kendi dünyalarındaki cinsiyetçiliğe asla itiraz edemeyecekleri düşünülebilir mi? İsterseniz düşünün ama bugün Türkiye’de ve dünyanın birçok ülkesinde başörtülü feminist kadınlar olması sizi anında çürütür.

Türkiye’de son durum ve olanaklar

Evet şu anda Türkiye’de geldiğimiz noktada, aktüel sorun başörtülü kadınların gadre uğrayıp hak araması, İslami bir feminizm olabilir mi gibi konular değil. O dönem kapandı. 28 Şubat geldi geçti. Şimdi tam tersine ülkenin modern hukuk devleti olmaktan İslami bir tiranlığa doğru götürülmek istenmesiyle karşı karşıyayız. Bu adımların her biri de kadınların baskı altına alınması, kamusal alanın sınırlanması, adeta “kapalı” olmaya zorlanmasıyla iç içe yürüyor.  

İşte tam bu noktada bu defa diyalektiğin bir başka halkasında yeniden “başörtülü kadınlar ne yapacak”, “biz birlikte ne yapabiliriz” sorularıyla karşılaşıyoruz. Bu geldiğimiz vahim noktadan daha önce başörtüsüne özgürlük isteyenlerin sorumlu tutulduğu ortamdayız. Evet, iyi olan her şey gibi feminizm de istismar edilebilir; bu o iyi şeyden vazgeçmemizi gerektirmez. Tıpkı seçimle gelip sonra tiran olmaya çalışan, demokrasiyi istismar edenler yüzünden demokrasiden vazgeçmediğimiz gibi. Feminizmi herkes için savunmaktan vazgeçmeyiz, kadınların içinde yaşadığı tüm toplumsal gerçekleri de önemsemek durumunda kalırız. Bu bakımdan kadın nüfusunun başını örtmeyi seçen milyonlarıyla kadın hareketi ve muhalefet ne yapacaktır? Bu sorudan kimse muaf değildir. 

Elbette yanıtta, muhafazakar kadınların kendilerinin ne yapacağı belirleyici. Laiklikten değil de, Türkiye’deki bugünkü  vahim gidişattan rahatsız olan, ülkenin laik ve demokratik kalmasını isteyen İslamcı ile rejim değişikliğine karşı mücadelede nasıl birlikte yürüyebiliyorsak, kadın mücadelesinde de birlikte yol yürüyebiliriz. Yürüyoruz da; Kıyafetime Karışma eylemine katılan şortlu kadın arkadaşının haklarını savunan kadınlar önemlidir. Ama genel olarak muhafazakar kadınları önemli bir sınav bekliyor: Feminizm ile sadece kendi kimlik meselelerini çözmek için istismar ettikleri bir ilişki kurmuş olarak mı kalacaklar? Gerçekten tüm kadınlar yararına düşünmeye devam edebilecekler mi? 

Geçen sene çocuk istismarı önergesinde ortak tavır alabildiğimiz gibi, müftülerin hayatımıza karışmasına da birlikte tavır almamız beklenir. Hadi bakalım.