Türkiye solunun büyük bir kesimine göre referandum sonrasında ne olabilecekse o oldu.
Ne fazla ne eksik. Yer demir gök bakır. Bir ihtimal daha yoktu.
CHP neden bilinen CHP’nin ötesi olabildi? Çünkü o ana muhalefet partisiydi. Bu cevap hiç tatmin edici değil. Daha önceki açmaz ve yetmezliklerinde de ana muhalefet partisiydi. Bu kez siyaseti başka türlü ele aldı. Düşündü taşındı, önceki zamanlarına oranla çok daha büyük bir risk aldı. Hep bildiği gibi yapmadı. “Serçeden başka kuş, Zeyrek’ten başka yokuş tanımam” demedi.
Böyle konular olunca bizim solun “aşırı maddeci” dünya görüşü öne çıkıyor. Başka zaman hiç işlemeyen maddecilik, solun var olma şekli ve düzeyiyle ilgili eksiksiz işliyor. Her zaman iradeden söz edenler, o konuya hiç girmiyor.
Ne olacaksa olmuş olması, pek ikna edici değil.
Başka şeyler olabilirdi, denenebilirdi. Küçük büyürdü, deli uslanırdı. Yapılmadı sadece.
*
Otuz-kırk yıldır başka bir şey olamazdı diyerek devam ediyoruz.
Durum sadece Türkiye açısından değil, dünya açısından da çok büyük zorluk arz ediyor. Bu doğru. Yirminci yüzyılın başında Rusya’da Ekim Devrimi’ni yapanların imza attığı düzeyde yeniliklere, sarsıntılara ihtiyaç var. Yalnızca kurulu düzenlere karşı değil, sola da karşı.
Rus devrimciler kendi ülkelerinde sol siyaset tarzını defalarca eleştiriye tabi tuttular. Narodniklerin edebiyat ve sanatla büyük değişimler yaratma devri geldi geçti. Dosdoğru köylülere gidip gerçekleri anlatma yaklaşımı da sonuç almadı. Çarı vurmak da.
İşçiler birlikte kitap okuyup kültürel olarak gelişmek istediklerinde çalışma daraldı. Bütün işçilere yönelik ajitasyon yapıldığındaysa iş ciddi ciddi ileri gitmişti. Ne var ki sadece işçilerin ekonomik hakları için çaba gösterilmesi mücadeleyi köreltiyordu. Çarlığın yıkılması hesaba katılmalıydı.
Hadi yıkıldı Şubat Devrimi’nde.
Kimse hazır değildi ama iktidara el koyulmalıydı. İktidar kimin olmalıydı? İktidar sovyetlerindi.
Peki iktidarı kim uzanıp alacaktı? Sovyetin belirlediği Askeri Devrim Komitesi.
Onlar kimlerdi? Bolşevikler.
Nasıl alacaktı? Ayaklanmayla.
Ayaklanmaya kim karar verecekti? Merkez komite.
Karar verdi mi? Ancak Lenin’in defalarca müdahalesi ve hatta merkez komiteden istifa girişimi sonucunda.
Baş döndürücü değil mi?
Olaylar olacağına varmadı. Neyse halleri çıkmadı falları.
Asla ve asla. Dünya Lenin’e bundan sonraki bütün tarihi boyunca teşekkür etse yeridir. Sonra partiye ve sonra sovyetlere.
Bu Rusya’daki toplumsal olayların bir kertesinde bile takılıp kalınmış olsaydı o büyük devrim namına hiçbir şey olmayacaktı.
Geçici hükümet ve sovyetlerin mutlu mesut birlikte devam edeceği sanılsaydı dahi, bizler çok kısa süre içinde devrimcilerin tutuklanmış olduklarını okuyacaktık tarihte. İyi ki onlar Kışlık Sarayı’ndakileri tutuklamışlar.
*
Bizim ülkemizde hiç böyle oluyor mu?
7 Haziranda oldu. Selahattin Demirtaş’ın “seni başkan yaptırmayacağız” demesi bütün dengeleri değiştirdi. Referandumda oldu sayılır. Her şeye rağmen referandum devrimcilerin aklının ürünü bir süreçti. Referandumun hileli sonuçlarına karşı Hayır Meclisleri’nin yürüyüşü de bu kalemden sayılmalı.
Gelgelelim bunlar çok az.
7 Haziran sonrasında demokrasi güçlerinin ortaya koyduğu politik yönelimler, ardından gelen zamanlardaki durgunluğun asıl kaynağıydı.
Sol istim üzerinde durmalı.
Nuriye ve Semih’in mücadelesi, kadınların “kıyafetime karışma” itirazı, HDP’nin kampanyası kuvvetle sürdürülmeli.
Halk meclisleri bir an önce, bütün illerde işlerliğine kavuşmalı. Adalet yürüyüşünün kitleleri soluklanacağı, politize olacağı ve örgütleneceği bir bünyeye kavuşmalı. Bu meclisler hiçbir siyasi grup temsilcileri birliği tarafından ikame edilmesi girişimleri olmamalı. Orman yakılıp tarla açılmaya kalkışılmamalı.
Adalet yürüyüşü ve mitingi kitlelerine CHP MYK’sına girilerek etkide bulunmak mümkün olmadığına göre, tek açık yol o kitlelerle bir ara örgüt formunda buluşabilmektir.
Böyle yapmayıp,“benim aslında içimde müthiş bir aslan yatmaktadır” söylemine yönelmek büyük bir hataya doğru gidilmesine yol açabilir.
hakanozturk1871@gmail.com