1 Mayıs direnişçilerinin özgüven kaynağı, gerçek, objektif, dokunulabilir, yaşanmış ve yine yaşanabilir olan olgu şudur; eğer meydanlar yasaklanmasaydı milyonlarla dolacaktı.

En son Berkin Elvan kardeşimizi uğurlayan milyonlar, kesinlikle meydanda olacaktı.

Ama o milyonlar 1 Mayıs’a katılmadı sanılmasın, halk her düzeyde direnenlerle dayanıştı, herkes kendi yapabileceğini yaptı, aslına bakarsanız meydana inemeyen de bir şekilde 1 Mayıs’taydı.

Bu gerçek AKP’nin de korku kaynağıdır; gördüğü ve bazen doğrudan göremese de orada olduğunu hissettiren milyonlar, bu belirsizlik, çok zor onun için. Bir de üstüne üstlük hepimizin bildiği ve TKP’li dostlarımızın afişlerinde çok iyi söylediği gibi; “hala katil, hala hırsız”.

*

Berkin Elvan cenazesinde milyonları yürüten sebeplerden önemli bir tanesi de can verenin bir çocuk oluşuydu. Bizim halkımız vicdanlıdır, AKP’nin yarattığı çürümeye rağmen, öldüremediği değerler de olur, çünkü bu topraklarda onun da bir tarihi var, kökü var. Şimdi AKP bunu da bildiği için ve Berkin’deki milyonlardan hem korktuğu hem de bütün manevi değerleri Gezi direnişçilerine kaptırmış olmayı delicesine kıskandığı için, tuttu çocuk cinayetlerini gündemine aldı.

Çocuğa yönelik, kadına yönelik ve diğer bütün insanlık suçlarında kendi döneminde yaşanan artışı elbette ki gündemine alması da gerekir ama arkadaşlar o nasıl bir gündeme alış, nasıl bir insanlık maşallah. AKP toplumun çocuklarını öyle düşünüyor imiş ki, bakanları, milletvekillerini hiçbir ceza kesmedi,  “idam” savunma yarışına girdiler. 

Peki, Mısır’da idama karşı iken, Türkiye’de idam meraklısı olmaları nasıl açıklanır?

Kaldıran kendileri olmadığı için mecburen uygulayamadıklarından yakınmaları ve bu noktada bile yine mağdur olanın AKP olması nasıl?

Bugün çocukları çok düşünen başbakanın, Berkin’e söyledikleri nasıl? Hadi, Berkin Gezi direnişçisiydi. Ama bu aynı başbakan değil miydi, hayatta bir başının okşanmasına en çok ihtiyaç duyanları; tinerci çocukları aşağılayan?

N.Ç davasında insanlık suçlularını cezasız bırakan, Kader gibi kardeşlerimizi çocuk yaşında acıyla tanıştıran?

*

Aslında AKP yine, 1 Mayıs’ta başarılı olamadıkları, tutturamadıkları “kutuplaştırma” siyasetini burada ve her durumda deniyor. Çocuğa yönelik suçlar tartışması, son olarak cezanın yarı yarıya artırılmasına bağlansa da, önemli şeyler açığa çıkardı. Birincisi, idam gibi insan haklarına aykırı bir cezayı gündeme getirmeleri anormal değil, intikamcılığıyla ve kutuplaştırıcılığıyla nam salan AKP’ye de bu yakışır.

İdam cezası insan haklarına aykırıdır, geri dönüşsüzdür ve dolayısıyla anlamı caydırıcılık olan cezayı değil, intikamı anlatır. AKP bunu bir de “çocuk” dolayımıyla kılıfına uydurmaya çalışıyor. Muhafazakârlığın, faşistliğin en yontulmamış halleri içinde; çocuk o kadar kutsal ki, “aaa çocuk söz konusu olunca akan sular durur” tonu. Karşı çıkanız “çocuk düşmanı” ilan ederler.  Yani aslında “çocuk” istismarına vardırıyorlar işi.  

Tabii ki çocuklar öldürülmesin. Çocuk cinayetleri ve güç eşitsizliği olan her durumda gücünü kötüye kullanarak can yakmak insanlık suçudur. Kesinlikle ağır ve caydırıcı bir cezayla karşılık bulmalıdır, indirim, af, zaman aşımı olmamalıdır. İntikamcı değil, evrensel adaletçi olunmalıdır.

Çocuk cinayetleri için gündeme getirilen ağır ceza;

1. İdam değil, “ağırlaştırılmış müebbet” olmalı,

2. Sadece çocuklar için değil başta erkek şiddetiyle, tasarlanarak, kadın cinayetleri ile öldürülen kadınlar için ve insanlık suçuyla öldürülen herkes için geçerli olmalıdır.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun Türk Ceza Kanunu’nda böyle bir düzenleme için verdiği teklif Meclis’te bekliyor. Bir an önce gündeme alınmalı. Çünkü eğer gereği yapılmaz ise; öldürülen kadın kardeşlerimizin aileleri, anneleri, yılardır caydırıcı ceza talep edenler Meclisin kapısına dayanacak.

Öldürülen kadınlar da birilerinin çocuğu değil miydi?

Bazı ölüme mahkûm edilen Kader gibi kadınlar “çocuk yaşında değil miydi? Bazı öldürülen kadınların geride bıraktığı çocukları yok mu?

Hepsi bir yana, ölümlere, istismara duyarlı olmak için içinden çocuk geçmesi gerekmez. Yaşam hakkı, kadınlar, gençler ve herkes için dokunulmazdır.

Benim çocuğum öldürüldü diyor, Esin’in, Özge’nin ve yüzlerce kadın kardeşimizin annesi. Berkin’in, Ali İsmail’in ve Ceylan’ın, Uğur’un, canına kıyılan her fidanın bir annesi var.

*

Bir duvar var gördünüz mü? Üzerinde Banu Kesler kardeşimizin kafası vurularak dövülerek öldürüldüğü duvar.

Ali İsmail kardeşimizin girdiği o Eskişehir Sokağı gibi utanıyor şimdi. 

Duvar bile utanıyor, orada. Siz utanmıyorsunuz kadınların korunması için görevini yapmayanlar.

*

Duyduk ki, başbakan Banu’nun ölümü için “yüreğim yanıyor” demiş. Bir de toplumun önüne çıkıp desene bunu başbakan. Sadece danışmanlarına değil, bütün Türkiye toplumuna, her gün seslendiğin, her yeri kapladığın o kanallardan bir kere de “kadın cinayetleri insanlık suçudur” neden demiyorsun?

Yüreğin yanıyorsa, soğutacak kim? Asıl evlatlarını kaybedenlerin yüreği yanıyor. Sen başbakansın, asıl sen onların yüreğini soğut, mecliste önünüzde bekleyen Kanun teklifimiz yasalaştır bakalım.