Adam kendi isteğiyle değil ülkesindeki savaştan kaçıp gelmişti, şimdi kendi isteği ile geri dönüyor. Neden ki?

Suriye’den bilemediğimiz zor şartlarda gelip, karın tokluğuna bir iş bulup bir düzen tutturmuşken, çok uyduruk olmasına rağmen Türkiye Devleti ona ve ailesine bir tür kimlik belgesi – geçici koruma belgesi- de vermişken Suriye’de savaş mı bitti niye dönüyor bu adam?

Yazıya, Türkiye’de hatta dünya yüzündeki- en korkunç ve komplike kadın cinayetlerinden sayılacak biçimde öldürülen kadın Emani ile değil de kocasıyla başlıyorum. Çünkü bu defa başka, bu cinayete giden yol oradan başlıyor. Son dönemde kadınların, çocukların, göçmenlerin yaşadıklarının tam bir sembolü sayılacak Emani Arrahman cinayetinde bir erkeği cezalandırmanın yolu olarak da karısı tecavüz edilerek çocuğuyla birlikte öldürüldü. Bir erkeği aşağılamanın yolunu karısı üzerinden bularak intikam almışlar. Bunu tasarlamış, bunu uygulamış o iki rezil. Birinin daha öncesinde engelli bir kadına tecavüzden cezası varmış, yatmış çıkmış.

Engelli kadın.

Suriyeli kadın.

Hamile kadın.

Kadın.

Çocuk.

Suriyeli adam.

Bunların hepsi her şeyi hak eder değil mi? Bu reziller aynen öyle düşünüyor işte.

Nasıl böyle düşünebiliyorlar? Ya da birilerinin böyle düşünemez olması hiç mümkün değil midir bu dünya yüzünde?

Elbette böyle bir ülke mümkün, hem de nasıl mümkün. Yapılması gereken tek şey var; kadına yönelik erkek şiddeti mutlak yasaktır, demek.

Her şeyin yasaklandığı OHAL koşullarında bu ülkede yasaklanmak şöyle dursun serbest bırakılan tek şey kadınları aşağılamak, kırmak, dökmek, öldürmek çünkü.

Biz nasıl olup da tarihte ancak uluslar arası mahkemelerde yargılanan ağır savaş suçlarında gördüğümüz bu insanlık suçlarına geliyoruz? Diyanet İşleri Başkanı bugün Emani’nin cenazesinde “biz bu hale nasıl geldik?” diye soruyor. Doğru soru. Ama kime soruyor ki?

Gözyaşları onu kurtaramaz. Sorduğu sorunun cevabı kendinde. Kendi ülkesinde barış süreci bittiğinden bu yana yaşananlarda. Onun da payı olan bu zehirli iklimi yaratanlarda. Soruyu onların gözlerinin içine bakarak da sorsun bir kere, gerçekten söylesin. Ancak o zaman kurtarır kendini belki.  

Biz buraya nasıl geldik o kadar açık ki: Emani Arrahman cinayeti tam olarak yaşadığımız dönemi simgeliyor. Maalesef ki sosyolojik olarak hep böyle oldu; kadın cinayetleri hep içinde gerçekleştikleri dönemi sergiledi; Güldünya’dan Pippa’ya, Münevver’den Ayşe Paşalı’ya ve Özgecan’a. Sembolleşen bu cinayetler ve davaları, kadınların mücadelesiyle başka sonuçlar, kazanımlar da yarattı, yine öyle olacak, Emani ile göçmen kadınların yaşadıkları zulümde mutlaka bir şeyler değişecek, değiştireceğiz.

Son dönemde kadınların, çocukların, göçmenlerin yaşadıklarının hepsinin bir araya geldiği cinayette, tıpkı Türkiye gibi çok sayıda insanlık suçu bir arada bulunuyor.   

Kaçırma-  hürriyetinden alıkoyma ile başlıyor: son dönemde Türkiye’de özellikle genç kuşaklarda kayıp ve kaçırma olguları yaygınlık kazandı, platformumuza başvurular arttı.

Kaçırma ve sonrasında işkence uygulanıyor: Son dönemde işkence iddiaları arttı, bir dönemler emsal olumlu örnek gösterdiğimiz işkenceyle mücadelemizden; sıfır toleranstan eser kalmadı.

Emani’ye tecavüz ediliyor; son dönemde cinsel suçlar arttı, cezalar azaldı. Bunu sadece haberler değil Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nün yayınladığı 2016 yılı adli istatistikleri belgeliyor.

Emani kaçırılırken ağlayan 10 aylık bebeği ses çıkarmaması için boğularak öldürülüyor: Son dönemde çocuğa yönelik suçlar artı, Türkiye çocukların istismar edildiği, panzerle ezildiği, “çocuklar öldürülmesin” diyenlerin ceza alıp, istismarcı kurumların cezasız kaldığı, hatta tam aklama için Meclis’e utanç önergelerinin getirilebildiği bir ülke oldu.

Emani öldürülüyor; her gün kadın cinayeti yaşanan, cezasızlığın da devam ettiği ancak adliye adliye mücadele eden kadınlar sayesinde önlendiği ülkedeyiz.

Emani başı taşla ezilerek öldürülüyor; OHAL dönemiyle birlikte kadın cinayetlerinin arttığı ve nitelik değiştirerek vahşi işlendiği ülkedeyiz.

Emani Suriyeliydi: Son dönemde özellikle Suriyelilere dönük yabancı düşmanlığının arttığı ülkedeyiz. Ama aslına bakarsanız Türkiye’de genel olarak ırkçılığın kışkırtıldığı, daha ötesi  “tek millet, tek adam” rejiminde tıpatıp kendine benzemeyen, kendi gibi düşünmeyen kim varsa “yabancı” algılandığı bir iklimdeyiz.

Emani’nin kocasından intikam alınıyor: Geldik sona; bir erkeği aşağılamanın yolunu kadın üzerinden bulmanın ne hazindir ki seçilmiş siyasetçiler üzerinden örneklerini de gördük, maalesef ki bu rezillerin örnek alabilecekleri birçok siyasetçi var.

İşte bütün bunlar yüzünden ağlama Mehmet Görmez, ağlama sorularını muhataplarına sor.

Yine bunlar yüzünden adliye önünde “idam” isteyen kalabalığın verdiği bir ümit yok, idam yerine “adalet” demeliler. Onları kadın hakları için sustuğu halde “idam” için bağıran yetkililer besliyor. Ne güzel dünya, hem sorunu yarat hem de çözüm için sorunlardan bıkmış insanları kışkırtıp “idam” istet.  

Öyle bir dünya yok işte.

Emani gitti. Böyle gitmeseydi ama gitti.  Ve giderken bize bir şey gösterdi, Güldünya gibi, Ayşe Paşalı gibi, Özgecan gibi gerçeği açığa çıkararak gitti. Artan kadın cinayetlerine, kadınların ikide bir kıyafetlerine karışılmasına, yaşam tarzına saldırılara, çocukların başına gelenlere karşı, tüm toplum tepki verdiği halde çok dikkat çekici biçimde sessiz kalan yetkililer cinayetlerden doğrudan sorumludur.

Bu ülkede kadınların, çocukların, hak kaybına uğrayan herkesin inanıp güvenebileceği tek adres  mücadele eden kadınlardır, halktır ve bugün adalet isteyen milyonlardır.

Yaşadığımız OHAL koşullarında bile tek karar verici, gücü elinde bulunduranlar değil, olamaz. Kadınlar direniyor, adalet isteyerek direnen bir halk var.

Adaleti, kardeşliği, özgürlüğü kazanana kadar mücadeleye devam edeceğiz.

Görmez’in, cenazeye katılan Aile Bakanı ve şürekasının inandırıcı olabilmelerin tek yolu içinde bulundukları felaketle yüzleşip haklı mücadelemize katılmaları olabilir.

Ama bilmiyorum “böyle bir şey olabilir mi”?